Eğitmen, Danışman ve Koleksiyoner Ahmet Aytoğan ile Deniz Taşımacılığına Dair Her Şey

Eğitmen, Danışman ve Koleksiyoner Ahmet Aytoğan ile Deniz Taşımacılığına Dair Her Şey

Çok uzun yıllardır iş hayatınızda olduğunuzu biliyoruz. Ardından deniz taşımacılığı alanında eğitmenlik ve danışmanlık yapmaya; seminerlere, panellere katılmaya başladınız. Kariyerinizdeki bu dönüşümünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şu anda bulunduğum konumdan, yaptığım işlerden ve verdiğim hizmetlerden son derece memnunum. Ama şunu özellikle belirtmek zorundayım; bütün bu olumlu sonuçlar bir anda önüme çıkmadı. Benim yıllarca süren planlı ve ısrarlı çalışmalarımın meyveleridir bunlar. Eğer uzun vadeli planlarınız, hedefleriniz yoksa yaşınız ilerleyip geriye baktığınızda adeta boş yaşadığınız hissine kapılırsınız. Bu yüzden yaşadım diyebilmek için o veya bu şekilde uzun erimli hedefleriniz olmalı, disiplinli çalışmalı ve bilgi-deneyim birikiminde ısrarlı olmalısınız.

Kovid-19 pandemisiyle birlikte tüm dünyada konteyner krizi baş gösterdi ve lojistik maliyetleri olması gerekenin birkaç kat üstüne çıktı. Okyanus taşımacıları olağanüstü karlar elde ederken, dış ticaret şirketleri oldukça zorlandılar. Siz yaşanan bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu durum dünyada beklenmedik, çok ani gelişen bir durumdu. İnsanlık bundan çok şey öğrendi, adeta bir şok dalgası oldu hepimiz için. Özellikle de tedarik zincirinin önemi daha iyi kavrandı. Lojistik olmayınca arz ile talep – üretim ile tüketim oldukları yerde kalıyor ve buluşamıyorlar. Elbette atasözümüzde de dendiği gibi “demir tavında dövülür” Fiili taşıyanlar işte bu durumu iyi değerlendirip taşıma ücretlerini arttırdılar, ekipman sıkıntıları oluştu, gemilerde yer sıkıntıları yaşandı. Bütün bunlara rağmen tedarik zincirinin başarılı işlemesinde önemli roller üstlendiler. Elbette ki dış ticaret şirketleri bu navlun masraflarına katlanmak zorunda kaldılar. Başka çareleri yoktu. Çünkü dünyada taşınan emtianın yüzde doksana yakını deniz yolları ile taşınmaktadır. Diğer taşıma modları da var ama deniz modu olmazsa ciddi sıkıntılar yaşanacaktı.

Uluslararası deniz taşımacılığında hem armatörlük hem acentelik hem de liman yönetimi bağlamında Türk şirketlerinin konumunu ve geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Öncelikle acentelikten başlayayım; bence acentelikte verimlilik, eski yıllardaki karlılıklar artık bitmiştir. Navlun konferansları ile uzun yıllarca piyasada tekel oluşturan, piyasayı domine eden armatörlerin konferans yapılanmaları yasaklanınca armatörler de gözlerini acentelikten gelen gelirlere çevirdiler. Oradaki navlun farkları, lokal gelirler, ön ve son taşıma gelirleri, ekipman, demuraj (konteynerin beklemesi), detention (konteynerin gecikmesi), depo gelirleri dikkatlerini çekti. Bazı acentelerin ciddi anlamda armatörlük girişimleri ise daha da iştah arttırıcı oldu. Bütün bunların sonucunda armatörler acentelerine ya ortak oldular ya da acentelerle anlaşmalarını bozarak kendi acenteliklerini kurdular. Bu nedenle artık acenteliğin bence cazibesi yoktur, buradan ciddi fonlar oluşturulamaz.

Gelelim armatörlüğe: Koster taşımacılığında, açık yükte ülkemizin uluslararası sularda kötü olmadığını biliyorum. Ama düzenli hat taşımacılığında – konteyner taşımacılığında ülkemiz uğraklı (ithalat-ihracat-transit vb.) yüklerde yerli armatörlerin payının yüzde onu geçmediğini biliyorum. Bu elbette yeterli değil. Zamanında D.B. Deniz Nakliyatı Türk Anonim Ortaklığı eğer bu duruma düşürülmesiydi ülke olarak ciddi anlamda taşıtan değil iddialı taşıyan ülke olabilirdik. Özel sektörde başta Arkas Denizcilik olmak üzere Medkon, Akkon, Turkon gibi ciddi armatörlerimiz çaba göstermekteler. Bunlar maalesef ki yeterli değil. Ülkemizden oluk oluk döviz büyük armatörlerin kasalarına akmaktadır her saniye. Oysa ciddi bir devlet teşvik politikası olsa bu paralar ülkemizde kalacaktır. Limancılığa gelince işte bu konuda bence treni çoktan kaçırdık, vahim durumdayız. Bugün için astronomik karlarla da olsa eğer limanlarınızı yabancı sermayeye satıyorsanız aslında ciddi anlamda fakirleşiyorsunuz demektir. Limanlar ülkenin en önemli yatırımlarıdır. Ülkeye giren çıkan her türlü eşyanın denetiminin sağlandığı yerlerdir. En büyük kazanç alanlarıdır. Yabancı sermayeye satılan limanlardan da oluk oluk kazançlar yabancı sermayenin kasalarına akmaktadır. Bence zamanında sözü edilen kapitülasyonun çağdaş hali limanların özelleştirilmesidir.

Uzun yıllar Arkas ve MSC şirketinde dokümantasyon müdürü olarak görev aldınız. 1992 yılından 2018’e kadar süren bu dönemin başından sonuna dijitalleşmenin belgeleri yönetmeyi nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz? Bu noktada Türkiye’nin yeni bilgisayar teknolojisi ile tanıştığı bir dönemde özel bir şirkette IBM Operasyonel Sistem Uzmanlığı yaptığınızı da okuyucularımıza hatırlatalım.

Evet IBM İşletim sistemi uzmanlık dönemim Arkas Denizcilik öncesi Meptaş A.Ş. de söz konusu olmuştu. Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüsü’nde altı aylık bir kurs sonucunda edindiğim bir uzmanlıktı. Birkaç yıl sonra da Arkas Denizcilik’de işe başlamıştım.

Dijitalleşme artık hayatımızın her yerinde bugün. Ama bir de bunun yakın geçmişi var hayatımızda. Arkas zamanında bu konuya ciddi yatırımlar yaptı. Yazılım geliştirme, yapılan işleri mümkün olduğu kadar dijital marifetlerle yapma, kağıdı daha az kullanma, iş süreçlerini daha verimli kılma, kullanıcı memnuniyeti hedefli ekranlar tasarlama Arkas’daki başlıca hedeflerdi. Aynı zamanda dünyada neler oluyor, bunlardan geri kalmama kaygıları da vardı. Sadece bu nedenle bir şirket kurulmuştu Bimar adında.

O dönemde çok ciddi kazanımlar elde edildi. Ama bu kesinlikle takım çalışması ile oldu. Bu ne sadece yazılımcının, ne analiz çalışmasını yapan ekibin, ne donanım altyapısının, ne de sadece süreç analizlerine katkıda bulunan departmanların başarısı değildi. Bu başarı topyekûn tüm katılımcılarındı. Adeta senfoni orkestrası gibi, çok uyumlu çalışıyorduk ve başarılı oluyorduk.

Bugüne bakıldığında artık dijitalleşme kesinlikle kaçınılmaz çalışma biçimidir, geride kalanın hayatta kalma şansı yoktur bence.

Uzun yıllardır lojistik ve en çok da deniz taşımacılığı içerisinde birçok farklı serüven yaşadığınızı tahmin ediyoruz. Bize en çarpıcı olanı ve bugün dahi sizi etkileyebilecek olanı anlatabilir misiniz?

Bu uzun yıllarda birçok ilginç şey yaşandı elbette. Örneğin hava koşulları nedeniyle kaptanın kararı ile ciddi sayıda dolu konteynerin denize bizzat atılması haberi beni ciddi anlamda şok etmişti. Bunu biz bir şehir efsanesi olarak bilirdik. Ama bunun gerçek olduğunu da ilk defa öğrenmiştik. Meğerse hukukumuzda da bunun yeri varmış, kaptan tehlike anında yükü denize atabilirmiş.

Ama asıl beni etkileyen şey insanın insana davranışındaki asalet, nezaket ve inceliğin olup olmamasıdır. Sağlıklı ve daha nice uzun ömürler dileyerek adından söz edeceğim Beybaba (Uzak Yol Kaptanı) sevgili büyüğüm Süvari Bey Refik AKDOĞAN beni uzun yıllar önce çok etkilemiştir ve etkilemeye de devam etmektedir. Kendisi şu anda 97 yaşındadır, hala büyük bir çaba ile öğrenmeye, öğretmeye, araştırmaya, yazmaya devam etmektedir. Ben denizcilik mesleğini çok sevdim. Bu nedenle bilginin peşinde koşarken Refik Hoca’nın adından söz edildiğini duydum, kitapları varmış, romanlar yazmış, bir üstat denizci. İki binli yılların başında kendisine ulaştım, kendimden ve kendisi ile görüşme isteğimden bahsettim. Hiç beklemediğim bir sıcaklık ve ilgi ile beni çok iyi karşıladı, adresimi istedi, bir de baktım ki beni koltuğunun altında yazdığı birkaç kitapla ziyarete geldi. Bakar mısınız alçakgönüllülüğe? Üstelik o kadar yoğun zamanlarında bunu yapıyor. Kitaplarını bana imzaladı, O gün bu gündür kendisi ile görüşürüm. Eylül 2023 başında kameramızı, mikrofonumuzu da aldık ve kendisi ile sohbete gittik. Son derece dinç ve sevgi dolu olarak bize röportaj verdi. Refik Hoca gibi gerçek denizcilerde ben hep bunu gördüm. Bilgi ve belgelerini, deneyimlerini büyük bir alçakgönüllülükle isteyenlerle paylaşıyorlar. Üstelik karşılığında bir kahvenizi bile zor bela ikram edebiliyorsunuz. Nice yılları olsun, böyle denizci emekçilerine de aşk olsun diyorum.

Konşimento koleksiyonu yapmaya kimlerin desteği ile, kimlerden ilham alarak başladınız? Merak ettiğimiz, konşimentoya olan tutkunuzu ve hikayelerini merak etmeye başladığınız o ilk an ne zamandı?

Ben şuna inanırım; müdür, ceo, genel müdür, şef her neyse bir yerde size yetkiler verilmiş olabilir. Eğer siz çalışanlarınıza ilham ve cesaret kaynağı olmuyorsanız, bilgi ve tecrübenizi paylaşmıyorsanız, ego ve kibir yüklüyseniz evet yönetici oldunuz ama insan olamadınız demektir.

Benim şansım işte böyle şahane bir müdür ile çalışıyor olmamdadır. Adı Piyer KALOMENİ. Birçok dili konuşabilen, denizcilikte engin bilgisi tartışılmaz bir üstad. Asıl özelliği ego, kibir, kompleks ve kapristen kendisini arındırmış olmasıdır. İşte konşimentoda ilham ve cesaret kaynaklarımdan birisi Piyer KALOMENİ’dir.

Diğeri ise ciddi bir Köy Enstitüleri koleksiyoneri, yazar, sanatçı öz ağabeyim Karabey AYDOĞAN’dır. (Nüfus memuru hatası ile ben AYTOĞAN olmuşum). Tabii ki koleksiyon nedir, koleksiyoner kimdir ondan öğrendim, yoluma ciddi anlamda ışık tutmuştur.

Meptaş’da çalışırken konşimentodan çok söz edilirdi. Arkas Denizcilik’te tam da konşimentonun oluşturulduğu dokümantasyon departmanında işe başladım. Orada şunu gördüm; bütün sorunların merkezinde konşimento vardı. İşte bu benim çok ilgimi çekti, bu konuda detaylı bilgilenmeliyim, hatta koleksiyonunu yapmalıyım dedim ve başladım. O gün bu gündür, yaklaşık otuz yıldır konşimento biriktiriyorum.

30 yılda yaklaşık 1.100 adetten oluşan konşimento koleksiyonunuzda sizin için insanlara  hikayesini anlatmaktan en çok keyif aldığınız hangisidir? Ayrıca yurt içinde ve İngiltere’de yaptığınız veya yapacağınız sergilerinizden bahsedebilir misiniz?

Bu konuda en keyif aldığım şey; dünyada ilk konşimento sergisini benim açmış olmamdır, bu unvan sonsuza kadar bendedir. 2014 yılında ilk sergimi Beşiktaş’ta bulunan Deniz Müzesi’nde açtım. Gerçekten çok ilgi gördü, dört gün boyunca orası doldu taştı ziyaretçilerce.

Şimdi bir konşimento koleksiyoneri olarak uzun yıllardır hedefimde olan zamana yaklaşıyorum, 2024 yılı. Bu yıl 1924 yılında Birleşmiş Milletler de konşimento ile ilgili kabul edilen Brüksel Konvansiyonu’nun (1924 Hauge Rules) yüzüncü yılı olacak. İşte 2024 yılı hedeflerim Londra ve Brüksel başta olmak üzere birçok önemli Avrupa şehrinde konşimento sergileri açmak, dünyadaki ilk konşimento müzesini açmak ve dünyadaki ilk konşimento örneklerini barındıran ciltlerce kitaplar yayınlamak.

Konşimento koleksiyonunuzdan sonra gemi eskileri ve flamaları toplamaya nasıl başladınız? Bir koleksiyoner olarak özellikle bir parçayı arıyor musunuz yoksa tesadüf  eseri mi keşfediyorsunuz?

Koleksiyoner koleksiyonunu bilinçle, araştırma ile, çaba ile yapmıyor tesadüfe bırakıyorsa zaten o koleksiyoner değildir. Elbette araştırıyorum, söküme hangi gemi gelmiş, bunun özellikleri nedir, o gemiden hangi antikalar çıkacaktır.

Evet konşimento dışında gemi eskileri, gemi flamaları ve gemi saatleri (Marine choronometer) koleksiyonlarım da var. Özellikle gemi saati koleksiyonum Türkiye’deki en büyük koleksiyondur, bu sayıda başka hiçbir koleksiyoner de bulunmamaktadır. Bunlar tesadüfe bağlı oluşamaz. Tarihsel bilginiz olacak, marka bilginiz olacak, nasıl çalıştığına dair bilginiz olacak, bakımı konusunda bilginiz olacak. Bunlar olmazsa olmaz kesinlikle.

Kendi şirketinizde; forwarder şirketlerine, dış ticaret şirketlerine, bankalara eğitim ve danışmanlık hizmetleri veriyorsunuz. Verdiğiniz eğitimlerde bu şirketlerin deniz taşımacılığında hangi alanlarda eksik kaldıklarını görüyorsunuz? Eğitimlerinizle birlikte deniz taşımacılığında yeni çözümler üretebiliyorlar mı?

Beş yıldır kendi şirketimle bu hizmetleri veriyorum ama Arkas Denizcilik ve sonrası zamanlarda da tüm Türkiye’yi gezdim, eğitimler verdim. Yani eğitimcilik yanım oldukça eskidir.

Şunu gözlemliyorum ben ne yazık ki; okumuyoruz, araştırmıyoruz, bunlara zaman ayırmıyoruz, her şeyi bildiğimizi sanıyoruz, ezberi, sadece görme ve işitmeyi yeterli görüyoruz, merak etmiyoruz, geçmişten beslenip günceli yakalayamıyoruz, detayı sevmiyoruz, çok yüzeysel kalıyoruz.

Elbette hepimiz böyle miyiz? Evet dersem ciddi haksızlık etmiş olurum. Örneğin bankalar bu genellemenin dışındadır bence. Ciddi eğitimler sonrasında kambiyo ve dış işlemlerde çalışma yeterliliğine kavuşulabiliyor bankalarda. Uluslararası yeterlilik sertifikalarına sahip çalışanları bulunuyor bünyelerinde. Dış ticaret şirketlerine gelince: Bazı büyük şirketlerce kalıcı personellerle eğitimler alınarak, yayınlar takip edilerek ciddi düzeyde bilgili olduklarını görebiliyorum. KOBİ düzeyine gelince resmen işler “Allah’a Emanet” gidiyor diyeceğim ne yazık ki. Bu durum yapılan hatalarla hem şirketlere hem de ülkemize çok ciddi maliyetlere neden olmaktadır. Görülmeyen, hesaplanmayan, istatistiği tutulmayan bir döviz kaybı var, oldukça ciddi bir miktar.                   

Forwarder şirketlere baktığımızda bazı globallerde bir çaba var, öğrenme, güncel olma, müşteriye doğru bilgiyi iletme, müşterileri ve kendilerini risklerden uzak tutma anlamında. Bu çaba bazı yerel forwarder şirketlerde de var. Onlar zaten sürekli danışmanlık ve eğitim hizmetleri almanın yararına inanıyorlar. Ama büyük bir kesimde var ki; verdiği hizmetin bilgisinden tamamen yoksun, işleri ezbere yapıyor. İşte bunların en küçük hataları, gözden kaçırmaları, geç müdahil olmaları kendilerine çok ama çok pahalıya mal oluyor maalesef ki.

Eğitimlerimde özellikle doğru bilinen yanlışların üzerinde duruyor, kitap önerileri sunuyor ve en çok karşılaşılan risklere işaret ediyorum. Ayrıca, departmanlar arası uyumun ne kadar önemli olduğunu vurguluyor ve sunulan hizmetin an be an izlenmesinin gerekliliğine dikkat çekiyorum. Şirketlerde yazılı kültürün vazgeçilmez bir unsur olduğundan da bahsediyorum.

Hizmet verdiğim şirketlerde yarattığım farkındalıklar beni büyük bir mutlulukla dolduruyor. Yıllık danışmanlık hizmeti sunduğum şirketler, herhangi bir sorunla karşılaştıklarında beni arayarak bilgi ve belge taleplerinde bulunuyorlar ve sorunlarının çözümünde destek alıyorlar. Ayrıca, yeni işe giren personellerine deniz taşımacılığı konusunda temel eğitim hizmetleri sunuyorlar.

Danışman ve Deniz eskileri koleksiyoneri.

Lojistik ve dış ticaret kariyerine MEPTAŞ A.Ş. de 1985 yılında başladı. 1992-2008 yılları arasında Arkas ‘ta Dokümantasyon Müdürlüğü yaptı.
2008-2015 yılları arasında MSC ‘de Dokümantasyon Türkiye Müdürlüğü ve ardından 2015-2018 yılları arasında ise Forwarder İlişkileri Yönetimi Türkiye Müdürlüğü görevlerinde bulundu.
Ekim 2018 itibarıyla kendi şirketinde denizde düzenli hat taşımacılığı hakkında forwarder şirketlerine, dış ticaret şirketlerine, bankalara eğitim ve danışmanlık hizmetleri vermektedir.

Related Articles

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir