Bize öncelikle TOBBUND’nin kuruluş amacını ve hizmetlerini anlatabilir misiniz? Bir lojistik firması mısınız? Yoksa bir meslek örgütü mü? Ya da bir sivil toplum kuruluşunun kar amaçlı bir girişimi mi? Kısa süre içerisinde büyük bir başarıya imza atmanızın arkasındaki sır nedir? İhtiyaç duyulan bir sektörde var olan bir boşluğu doldurmak mı yoksa işinde diğerlerine kıyasla gözle görülür derecede iyi olmak mı sizi siz yapan?
Kuruluş hikâyesi biraz farklı, Türkiye’nin iki en önemli sivil toplum kuruluşlarından biri Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, diğeri de Uluslararası Nakliyeciler Derneği. Biliyorsunuz ki; TOBB, Türk iş dünyasının en büyük çatı kuruluşu. UND de Türkiye’deki uluslararası taşımacılığın en büyük çatı kuruluşu.
Bu iki büyük kuruluş 2012 de bir araya gelip, ortak bir şirket kuruyorlar: TOBBUND Lojistik Yatırımı A.Ş. Bu ortak şirketin kuruluşundaki temel amaç; ülkemizin uluslararası taşımacılık ve lojistik firmalarının Avrupa’dan Türkiye’ye veya Türkiye’den Avrupa’ya transit işlemlerinde hem maliyetlerini azaltmak hem de işlemlerini kolaylaştırmak.
Malumunuz ülkemiz 2012 de Ortak Transit Sistemine dâhil oldu. Ortak Transit Sistemi, diğer transit sistemlere göre daha esnek, hızlı ve dijital bir sistem getiriyor. Türkiye Ortak Transit sözleşmesinin mevzuat gerekliliklerini iç hukuka dahil edildikten sonra transit işlemlerinde teminat ihtiyacı ortaya çıktı. Çünkü her bir taşımacıdan daha serbest dolaşıma girmemiş yani gümrüklenmemiş bir yükün transiti için teminat alınması mevzuat gereği gerekiyor. Bu da firmalara bireysel olarak ciddi mali külfetler getiriyor. İşte, TOBB ve UND bu mali külfetleri azaltmak adına bir araya gelip 2012’den bu yana yaklaşık 10-12 yıldır bu hizmeti sunmaya karar vermişler.
Böylelikle bugün yılda bir milyona yakın transit beyannamesinin işlendiği, iki bine yakın uluslararası taşımacıya hizmet veren, yaklaşık 300 milyon Avro’yu aşan bir teminat hacmine ulaşan bir devasa bir sistem ortaya çıkmış oldu. Bu gurur duyulacak bir yapı çünkü Türkiye’nin dış ticaretinde önemli bir rol oynuyor. Aslında TOBBUND olarak lojistik temel zincirlerinin çok temel bir yerine oturuyoruz. Dolayısıyla bu bir başarı hikâyesidir.
Sektörde boşluk var mıydı? Açıkçası transit sektörü, özellikle teminat alanında çok dinamik, değişken bir sektör ve rekabetçi bir sektör. Ama TOBBUND hizmet kalitesi ve sunduğu servis çeşitliliği açısından öne çıkıyor. Dolayısıyla böyle bir yapıda mümkün olduğu kadar uluslararası lojistik firmalarına yardım etmeye, destek olmaya çalışıyoruz.
Çin’in Bir Kuşak Bir Yol, AB’nin Global Gateway ve Hindistan’daki G20 toplantısında ortaya atılan yeni koridor girişimlerini dikkate aldığınızda Türkiye’nin pozisyonunu nasıl görüyorsunuz. Bypass mı ediliyoruz yoksa fırsat mı yakalıyoruz?
Biliyorsunuz Çin’in Kuşak Yol Projesi yaklaşık 10 yılı aşan bir süredir gündemde. Böyle ilmek ilmek işliyor Çin. 1980-1990’lar Çin’in kendi iç üretimine yönelik yatırımlar yaptığı ve bunu da dışarıya satmaya başladığı zamanlar. 1990’ların sonu ve 2000’lerden itibaren ciddi bir üretim büyüklüğüne ulaşıyor. Ama ürettiğiniz ürünü nihai tüketiciye götüremezseniz bunun bir anlamı kalmıyor. Çin bunun farkına vararak bir şekilde üretimi nihai tüketiciye ulaşımını düşük maliyetlerle sağlamaya çalışıyor. Ancak süreç içinde durumun böyle olmadığı anlaşıldı. Bu ürettiğimi ben oraya taşıyayım ve lojistik süreçlerini yöneteyim gibi bir durumun daha da ötesinde. Esasında Çin’in bu lojistik girişiminin arkasında; dünya hâkimiyetini, özellikle uluslararası ekonomide bunun da bir sonraki noktası olan uluslararası politikada kendi hâkimiyetini kabul ettirme planı olduğu anlaşılıyor. Ciddi derecede bu konuda da yatırım yapıyor. Kısaca Kuşak Yol projesine önemli ekonomik ve finansal desteği var. Bu nokta bize şunu gösteriyor: Lojistik aslında stratejik bir alan olarak, hem ülke ekonomilerinde hem uluslararası ticarette hem de uluslararası siyasette temel taşlardan biri olarak kendini ortaya çıkarıyor.
2000’lerden itibaren Çin bunları planlamış ve aşama aşama uygulamaya koyuyor. Aslında Avrupa Birliği ve Amerika da durumun farkındalar. Çin’in bu lojistik atılımı ve üretim atılımına karşı bir hamle yapmayı düşünüyorlar ve şimdilerde bunlar Global Gateway ve Hindistan’daki G20’de ortaya çıkan koridor girişimleri olarak karşımıza çıkıyor. Benim bakış açımdan aslında bu bir uluslararası politika hâkimiyetinde bir güç çarpışması olarak ortaya çıkıyor denilebilir.
Her iki durumda da yani hem batı dünyasının hem Çin tarafının bu tür inisiyatifleri, bu tür girişimleri bizim için çok kritik. Neden? Çünkü Türkiye hakikaten belki çok klasik oluyor ama gerçek bir köprü. Yani bunu artık herkes kabul ediyor ve buna ilişkin politikalar geliştiriyorlar. Dolayısıyla Türkiye’nin çok ciddi, önemli bir jeopolitik konumu var.
Ben bunu biraz da öteye götürüyorum. “Jeolojistik” konumumuz aslında stratejik önemde. Bunun farkında olmamız lazım. Böyle bir yapı var, Çin bir tarafta Avrupa Birliği ve Amerika bir tarafta böyle yapılar kuruyor, planlamalar yapıyor. Bizim “jeolojistik” konumumuz da önem arz ediyor ama eğer bunun farkında olup da eyleme dökeceğimiz bir alana getiremezsek o fırsatı kaçırırız.
Bypass edilme olasılığımız var. Örneğin Kuşak Yol Projesi’nden bizim hiçbir limanımız yararlanamıyor. Doğrudan Pire limanı ve diğer limanlar yararlanırken Türkiye’nin önemli limanları bu konumdan ve fırsatlardan yararlanamıyor. Ama tekrar söylüyorum, hem batı hem Çin ne olursa olsun bu coğrafyayı lojistik anlamda kullanmak zorunda kalacaklar. Kullanmak zorunda kaldıkları müddetçe de bizim için fırsat ve bypass edilmememiz için de ciddi altyapı yatırımları gerekiyor. Yani hem liman altyapıları hem kara bağlantı altyapıları hem kargo altyapıları ve hızlı kargo altyapılarını ciddi bir şekilde planlamamız, bunları da devreye almamız gerekiyor. Çünkü yatırım mantığı şunu gerektiriyor: Çinli ya da batılı senin altyapındaki o kolaylaştırıcı, maliyetleri düşürücü etkileri analiz eder ve rekabetçi misin diye bakar. Aksi hâlde bir alternatifine gider. Dolayısıyla bizim muhakkak bu noktalarda ciddi planlamaya ve planları da eyleme geçirmeye ihtiyacımız var.
Türkiye lojistiğinin Yeşil Mutabakat sürecinde nasıl evrileceğini düşünüyorsunuz?
Bu süreç, bizim aslında hem lojistik sektörü hem de diğer sektörler olarak maalesef çok da farkındalığımızın artmadığı bir konu. Yeşil mutabakatla birlikte köklü değişiklikler bekleniyor. Dolayısıyla bunun üzerine derin ve yoğun düşünmemiz gerekiyor.
Bu konuda geciktiğimizi düşünüyorum yani artık adımları planlamadan ziyade atmamız gereken dönemdeyiz. Tüm sektörlerde, özellikle taşımacılık sektöründe ciddi etkiler bırakacak ve kendini dönüştüremeyen firmaları da açıkçası oyun dışı bırakabilecek bir yapı var. Bu tehlikenin farkında olmamız lazım. Yani bir an önce buna ilişkin adımlar atmamız lazım. Biliyorsunuz Avrupa Birliği bizim en büyük dış ticaret ortağımız ve regülasyonlarına ayak uydurmamız gerekiyor. Dahası, 1996 yılından bu yana gümrük birliğiyle zaten bağlıyız iç içe geçmiş birçok ortak alanımız var.
Dolayısıyla eğer oradaki bir regülasyon dış ticaretimizi olumsuz etkileyecekse muhakkak buna ayak uydurmamız gerekecek. Bu iş aslında mutabakat deyip hani salt bir karbon salımını azaltayım ve buna yönelik politikalar üreteyim de değil. Bunun daha da ötesinde; sektörlerin ve firmaların alt kademede kendilerini dönüştürmesi gereken bir yapı. Zaten lojistik sektörü artan maliyetlerle birlikte ciddi sıkıntılar yaşayabiliyor ve Uluslararası gerilimlerden de ciddi etkileniyor. Dolayısıyla bu tür yapısal değişiklikleri bir an önce kabul edip yani içselleştirip buna ilişkin planlama ve eylem planları ötesinde eylemlerini hayata geçirmemiz gerekiyor.
Sizin de üzerine sertifika almış olduğunuz stratejik ve pratik düşünmenin yeri lojistik sektöründe gerçekten çok büyük. Özellikle uluslararası boyutları düşünüldüğünde ortada günler süren nakliyatlar ve süreç boyunca ortaya çıkabilecek onlarca olumsuz ihtimal bizi bekliyor. Bu gibi durumlarla başa çıkabilmek için hangi yolları izlemek gerekir? Herhangi bir problemle karşı karşıya kalındığında sorunun bir an önce giderilip operasyonun aksamamasını mı, yoksa iyi ve uzun düşünülmüş bir planla sorunların üstesinden gelmeyi mi tercih edersiniz?
Lojistik sektörü problem çıkmasının en muhtemel olduğu sektörlerden bir tanesi. Anlık olarak değişebilen operasyonel süreçler var. Her sektörü ilgilendiren bir iş kolu olduğu için hepsinin yapısına ayak uydurulması gerekiyor. Dolayısıyla bunu veri kabul edip kendimizi adapte etmemiz ve planlamamızı da buna göre yapmamız gerekiyor. Problem çözmenin bana göre en önemli bileşeni o sorunu iyi anlayıp; iyi analiz etmek. Öncelikle sorunun nereden kaynaklandığını, temelinde ne yattığını ve süreci nasıl etkilediğini iyi analiz etmemiz gerekiyor. Sonrası ise kendi aldığınız eğitim ve teoriyle pratiği birleştirme yeteneğinizi harman edip çözüm alternatifleri sunmak. Bu noktada planlama lojistiğin en temel bileşenlerinden bir tanesi. Planlarınızı etkileyen bir sorun çıkması çok olası. Bu doğrultuda planınızın adaptif ve esnek olması aynı zamanda alternatif çözümlerin bulunması çıkabilecek muhtemel sorunlarla başa çıkmada büyük bir rol oynuyor. Sorunlarla karşılaştığınızda bazı palyatif çözümleri de kullanabilirsiniz. Aynı zamanda bunları daha sonraya bırakıp kalıcı çözümlere gidebilirsiniz. Bence her ikisine de mümkün olduğu kadar uyum sağlamamız gerekiyor. Aksi durumda ciddi anlamda tüm süreçlerimiz olumsuz etkilenir diye düşünüyorum.
Genel Sekreteri olan siz ve KEİ-URTA heyeti “Sırp Taşıyıcılar Günü” ve Sırbistan geçiş noktalarını ziyaret etti. Bunun üzerine bahsetmek istiyoruz: Son günlerde Sırbistan ve Kosova arasında yüksek bir gerilim var. Bu durum sizce Balkanlar’da olan lojistik süreçleri ve AB’ye giden yolu nasıl etkiliyor? Taşımacılar açısından maliyetleri yükseltecek bir durum söz konusu mu?
Bahsettiğim gibi lojistik sektörü maalesef uluslararası gerilimlerden çok çabuk ve olumsuz etkileniyor. Özellikle global pandemi bizim için ciddi bir krizdi ve üstüne Rusya-Ukrayna savaşının etkileri çok derin hissedildi ve hala devam ediyor. Bu krizler bize lojistiğin hayati önem taşıdığını ve bir şekilde durmaması gerektiğini gösterdi. Pandemi döneminde tüm sektörler durduğunda taşımacılık da mecburen durmuştu, insanlar temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz oldu ve bir süre sonra orada da darboğaza girildi. Dolayısıyla lojistiğin ne olursa olsun devam etmesi gerektiği anlaşıldı. Rusya-Ukrayna krizinde de başta sektör tekrar durdu. Tüm deniz ve hava ulaşımı ortadan kalktı. Tahılların ulaştırması için bir tahıl koridoru kuruldu. Kısacası uluslararası politik krizler her sektörü etkilediği gibi lojistik sektörünü etkiliyor ama biraz daha fazla diyebilirim. Çünkü biz uluslararası taşımacılık yapıyoruz ve o alanlarda güvenli bir şekilde deniz, hava, kara yollarını kullanmamız gerekiyor.
BSEC-URTA kapsamında da Sırbistan’a hem alan ziyareti hem de onların taşıyıcılar günü için bir ziyaret gerçekleştirdik. Sonrasında Sırbistan-Kosova arasındaki gerilim ortaya çıktı. Ancak ben bu tür krizlerin Kuzey Koridor gittiğinde Orta Koridor fırsatının ortaya çıkması gibi kendi içinde fırsatlar da yarattığını düşünüyorum. Ama Sırbistan-Kosova bana göre çok büyüyebilecek ve sıcak gerilim haline gelebilecek bir konu değil. Aksi halde her iki ülkenin ekonomisi ciddi zarara uğrar. Netice itibariyle biz ticaretle, taşımacılıkla uğraşıyoruz. Bunun sekteye uğraması herkes için zararlı olur ama ben bu konuda iyimserim ve çok da ileriye gidecek bir kriz olarak görmüyorum.
TOBBUND’de 2017 yılından günümüze kadar olan bir çalışma hayatınız var. Yolunuzun TOBBUND ile kesişmesinden başlayarak bugün dahil olduğunuz projelerden bizlere kısaca bahsedebilir misiniz?
2000 yılında mezun olduktan sonra 2001 yılında o dönem adıyla gümrük müsteşarlığında kariyer uzmanı olarak işe başladım. Uzman yardımcısı olarak yaklaşık üç yıl devam ettikten, akabinde sınava girip tez verdikten sonra mülakatla uzman oldum. Bu dönemde kaçakçılıkla mücadele, ihracat, menşe, transit gibi dairelerde Gümrükler Genel Müdürlüğü altında çalıştım. Kariyer uzmanlığını içselleştirip kendimi çalıştığım alanlarda donatmaya çalıştım. Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu, sınır ticaret merkezleri, ihracat kontrolleri, ihracatta çifte fatura kontrolleri, menşe kontrolleri, basitleştirilmiş gümrük hattı, gümrük transit sistemleri, ortak transit sistemi, bunların mevzuat ve teknik altyapısının kurulması, ortak transit sistemindeki izinli gönderici, izinli alıcı, demiryolu, hava yolu, deniz yolu basitleştirmeleri, ortak transitte kapsamlı teminat sistemi, NCTS dediğimiz yeni bilgisayarlı transit sisteminin kurulması ve gümrüklerde yaygınlaştırılması, Avrupa Komisyonu toplantıları ve bunun takibi, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, TRACECA’da Silk Road projesi gibi birçok farklı alanda yaklaşık 15 yıl boyunca çalışıp, kendimi donatmaya çalıştım. Evet, kariyer uzmanlığı kazanıyorsunuz, sınavlara giriyorsunuz ama sonrası kendinize ne kattığınızla alakalı. Bu noktalarda da kendimden tecrübeli olan insanlardan faydalanmaya çalıştım. Kamu görevini bıraktıktan sonra Cenevre’ye bağlı olan Uluslararası Karayolu Taşımacılık Birliği IRU’da yaklaşık iki yıl görev yaptım. Burada hem IRU Akademi hem de yolcu ulaştırması ile ilgili deneyimler yaşadım. Bunlar da uzmanlığıma farklı bir boyut kattı. 2017 yılında TOBBUND’de operasyondan, müşteri ilişkilerinden ve kurumsal iletişimden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak işe başladım. Bu dönemde de yoğun şekilde operasyonları yürüterek temel uzmanlığıma birtakım eklentiler ve donanımlar kazandırdım. 2019 yılından itibaren de Genel Müdür olarak görev yapıyorum. Bunun yanı sıra BSEC-URTA’da Genel Sekreter ve yönetim kurulu üyeliği görevini yürütüyorum. 22 yıllık tecrübemin 15 yılı bakanlıkta, iki yılı IRU’da ve beş altı yılı da TOBBUND’de geçti temel olarak. Hep uzmanlığımın temelini daha da sağlamlaştırarak, gümrük nosyonuma lojistik ve taşımacılığı da ekleyerek farklı bir kariyer planlaması yaptım. Bu doğrultuda önümde hala öğreneceğim çok şey olduğunu söyleyebilirim. Kendimi geliştirmeye devam ediyorum çünkü hangi yaşta olursak olalım gelişimin sonu yok.
TOBBUND projelerinizden biri olan “NCTS Hub Mobil” müşterilerinize lojistikte takip süreçlerine nasıl avantajlar sağlıyor bahsedebilir misiniz?
Bizim yaklaşık üç dört yıldır dijital dönüşümle ilgili birçok projemiz var. NCTS Hub aslında bir web platformu, daha sonra mobil alt yapısını kurguladık. NCTS Hub’ın en temel özelliği, müşterilerin operasyonel süreçlerinin tamamına destek olmak, işlemleri hızlandırmak ve kolaylaştırmak. Gelişimi de sürekli devam eden bir platform. Çünkü biliyorsunuz taşımacılık ve lojistik özellikle de transit işlemleri çok dinamik bir süreç. Platformumuz hem yurt içinde hem de yurt dışında gümrüklerle entegre olan bir platform. Dolayısıyla yurt dışı ayağı olan ve orada da gelişim noktaları olan bir platform. Biz de bunu müşterilerimizin ihtiyaçlarına göre sürekli yenileyip güncelleyerek esneklikler sağlayarak ciddi raporlamalar yapmalarına olanak tanıyoruz. Yaklaşık üç yıl önce NCTS Hub’ın bazı temel özelliklerini alıp mobil cihazlarla kullanıma açmak için bir tasarım yaptık. Müşterilerimizin çok acil durumlarda mobil uygulamadan kendilerini raporlayabildikleri, transit beyanı yazabildikleri ya da transit beyannamelerinde anlık düzeltmeleri yapabildikleri, avansların girilebildiği bir platform haline getirdik. Bu dijital dönüşüm projelerimizin bir ayağı. Bundan sonrası da gelecek diye düşünüyoruz.
Platformunuzu her yıl güncellediğinizde müşterilerden yorum alıyor musunuz? Sürekli karşılaştığınız bir geri dönüş veya sorun oluyor mu?
Müşterilerin olumlu ve olumsuz yorumlarını her zaman önemsiyoruz. Bunları da yılda en az iki kez gözden geçirmemiz dolayısıyla müşterilerle sürekli iç içe olduğumuzu söyleyebilirim. Bu noktada müşteri temsilcilerimiz de her konuda geri dönüş alıyorlar. Edirne’deki Kolay Transit Merkezi’mizde kullandığımız izinli gönderici uygulaması hakkında çok güzel geri dönüşler aldık mesela. Memnuniyet oranı çok yüksek, dolayısıyla müşterinin nabzını tutmakta öndeyiz diye düşünüyorum. Mobil uygulamada ve diğer projelerde müşterilerin en zorlandığı konulardan bir tanesi işlerin hızlandırılması. Bu konuda da yanlışlığa çok mahal vermeden, mümkün olduğu kadar sezgisel ve otomatik bir beyan yazım süreçlerini yapabileceğimiz bir alan oluşturmak temel mantığımız. Bunda da adım adım ilerliyoruz. Kolay transit merkezi için oluşturduğumuz lojistik programımız da aynı şekilde çalışıyor. Dolayısıyla mümkün olduğu kadar insan faktörünü devreden çıkararak ve müdahaleleri olabildiğince minimize ederek ciddi hızlanma ve verimlilik sağlamayı düşünüyoruz. Özellikle yaklaşık bir yıldır Kolay Transit Merkezi bizim çok önemsediğimiz bir proje. TOBBUND 15 bin metrekarelik bir alanda Ticaret Bakanlığının verdiği yetkiyle kendi mührünü uyguladığı ve müşteriyi de memnun edecek tüm kontrolleri ve tüm güvenliği sağladığı Kolay Transit Merkezi projesini hayata geçirdi. Bütün TOBBUND ekibi tüm projelerde canla başla çalışıyorlar. Bu konuda tevazuya mahal vermeden şunu rahatlıkla söyleyebilirim; müthiş işler çıkaran gelişime açık muhteşem bir ekiple çalışıyorum. Buradan da onlara teşekkürlerimi göndermiş olayım.
1996-2000 yıllarında Ankara Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler okuyan sizden bugün TOBBUND şirketi CEO’su olan size; mesleki seçiminizde hayatınızda etkili olan aktörler (aile, yakın çevre vb.) veya etmenlerden bizlere bahsedebilir misiniz?
Evet, uluslararası ilişkiler mezunuyum ve bu konuda neden uluslararası politikayla ya da dışişleriyle ilgilenmediğim soruluyor. Uluslararası ilişkilerin dış ticaret gibi de birçok boyutu var. Ben o alana kendimi evirmeyi düşündüğüm için o noktadan sonra bir şekilde lojistik alanına yöneldim. Uluslararası ilişkiler konusunda eğitim almanın çok boyutlu düşünmede ve sorunlara çok boyutlu yaklaşımda ciddi faydasının olduğunu düşünüyorum. Eğitim bu noktada birinci etmen. İleriye yönelik kariyer aldığınız teorik eğitim ve bunun pratiğe yansıması daha da önem arz ediyor. Yabancı dil gelişimi de günümüzde olmazsa olmazlardan; çünkü artık sınırları aşan bir dünyadayız. Dolayısıyla özellikle İngilizce ve ek yabancı dil öğrenilmesi o konuda çok ciddi fayda sağlıyor.
Muhakkak yaşadığınız kültürün, çevrenin, ailenin etkisi var. Bunlar yadsınamaz. Kendimden daha kıdemlilerle, kamuda çalıştığım ve onlardan öğrendiğim tecrübeler çok değerli. Dolayısıyla bu deneyimlerin hepsini ne kadar iyi değerlendirirseniz, ne kadar olumlu yöne çevirirseniz bir şekilde başarılı olunduğunu düşünüyorum. Benim için en temel hususlardan biri de hep bir adım daha ileriye gitmeyi istemekti. Çalışan arkadaşlarıma hep analitik, alternatifli ve sorun çözüme odaklı düşünmeyi tavsiye ettim. Çünkü günde büyük küçük en az 100 tane karar alıyorsunuz ve bunların hepsi bir sorunun parçası olabiliyor. Bu yüzden iyi karar alma mekanizmanın oluşturulması ve proje odaklı düşünmenin başarılı olmada en temel noktalarından bir tanesi olduğunu düşünüyorum.
Uluslararası Ticaret Ağı (UTRADER) Derneğimizi takip edebiliyor musunuz? Fikirlerinizi ve önerilerinizi alabilir miyiz?
Ben derneği hem sosyal medya ve web sitesinde hem de yayınlardan yakından takip edenlerden biriyim. Dış ticarete yönelik birçok farklı dernek var ama Utrader bana çok sempatik geliyor, çok da severek takip ettiğim bir dernek. Kısa notları, güncele yönelik aktüel paylaşımları gerçekten çok faydalı buluyorum. Kafa yorduğunuz konuların güncel lojistik ve diğer meselelerle örtüşmesi ilgi çekici. Keza yayınlarınız da ilgi çekici oluyor. Sizin o noktalarda diğer derneklerden farklılaştığınızı düşünüyorum. Bu konuda da hem sizlere hem de yönetime çok teşekkür ediyorum. Çünkü dediğim gibi birçok dernek var ama farklılaşmak zor. Bunu da belli noktalarda başarıyorsunuz. Hakikaten tebrik ediyorum.
2001 yılında Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nda, Gümrük ve Ticaret Uzmanı olarak iş hayatına başlamış, aynı kurumda 2015 yılına kadar ihracat mevzuatı ve ihracat kontrolleri, menşe mevzuatı, Ortak Transit ve NCTS projelerinin mevzuat ve teknik uygulamalarının yürütülmesi başta olmak üzere, TIR Sistemi, Serbest Ticaret Anlaşmaları ve ticaretin kolaylaştırılması gibi konularda önemli tecrübeler edinmiştir. Gümrük Uzmanlığı süresince, Taxud AB-EFTA Ortak Transit Komisyonu toplantıları, ECO (EIT) gümrük transiti ulusal danışmanlığı gibi transit sistemlerini destekleyici konularda çalışma yapmıştır.
2015 yılında IRU Akademi ve Yolcu Taşımacılığı Müdürü olarak Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Birliği (IRU)’da görev almış, Türkiye ve Orta Doğu IRU Akademi projeleri, TIR Sözleşmesi ve akredite kuruluşlarla ilişki yönetimi alanlarında çalışmalar yapmıştır.
2017 yılında Tobbund’de Operasyon ve Müşteri İlişkilerinden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak göreve başlayarak, 2019 yılından bu yana Genel Müdürlük görevini yürütmektedir. Bu görevi ile birlikte, 1 Ocak 2022 yılından itibaren merkezi İstanbul’da olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİ) BSEC’in sektörel diyalog partneri KEİ Uluslararası Karayolu Taşımacıları Birliği BSEC-URTA’nın Genel Sekreterliği ve TOBB Ulaştırma ve Lojistik Sektör Meclisi üyesi görevlerini sürdürmektedir. Aynı zamanda İstanbul Tahkim Merkezi’nde (ISTAC-Istanbul Arbitration Center) bilirkişilik yapmaktadır.
Mehmet Uylukçu, “Ulusal ve Ortak Transit Rejimi: Temel Kavramlar, Teminatlar, İşlemler, NCTS ve Basitleştirmeler” ve “Ortak Transit ve NCTS Cep Kitabı: Sık Karşılaşılan 100 Soru ve Cevabı” adlı kitapların yazarı olup İstanbul Üniversitesi Ulaştırma ve Lojistik Fakültesi hakemli dergisi Journal of Transporation and Logistics (JTL) Haziran 2022 sayısında “Türkiye’de Transit Sisteminde Teminat Uygulamaları ve Risk Yönetimi: Tobbund Örneği” isimli örnek olay incelemesi içeren makalenin de yazarıdır.