Paralel İthalat ve Marka Hakkının Tüketilmesi

Paralel İthalat ve Marka Hakkının Tüketilmesi

Paralel İthalat ve Marka Hakkının Tüketilmesi – Sultan BALLI


Paralel İthalat

Türk hukukunda paralel ithalata ilişkin doğrudan bir düzenleme bulunmamakla birlikte, bu kavram doktrinde bağımsız bir işletmenin ya da kişinin, bir ülkede daha ucuza edindiği orijinal malları, piyasada aynı malın daha pahalı satıldığı bir ülkeye, satma amacı ile ithal etmesi olarak tanımlanmaktadır.(1)

Paralel ithalat, ülkeler arasındaki fiyat farkı, uygulanan dış ticaret politikaları, girdi maliyetleri, döviz kuru farkı, tüketici tercihleri gibi birçok etkenden kaynaklanmaktadır.

Paralel ithalattan söz edilebilmesi için söz konusu ürünleri ilgili ülkede pazarlayan yetkili bir firmanın varlığı ve ithalatın yetkili firma haricinde bir başka firma tarafından yapılıyor olması şarttır. Daha önce piyasasında aynı malın bulunduğu bir ülkeye ithalat yapılmalı ve böylece marka-içi (intra–brand) rekabet ortaya çıkmalıdır. (2)

Paralel ithalattan söz edilebilmesinin önemli bir diğer şartı ise ithal edilen ürünlerin orijinal ürün olmasıdır. Bu anlamda taklit malların, yani tescilli bir marka ile aynı sınıfta bulunan mallar üzerinde, tescilli markanın aynısını veya esas unsurları itibariyle ayırt edilemeyecek kadar benzerini taşıyan ve dolayısıyla marka hakkı sahibinin hakkını ihlal eden malların ithalatı paralel ithalat kapsamında değerlendirilemeyecektir. Dolayısıyla, tescil edildiği mallar açısından korunmakta olan bir marka ile aynı ya da ayırt edilemeyecek kadar benzeri olan bir işaretin izinsiz bir şekilde mal veya ambalaj üzerinde kullanımı sonucu meydana getirilen taklit malların ve fikri hak konusu eserlerin izinsiz kullanımı ve çoğaltılması sonucu meydana gelen korsan malların iç pazara ithali, paralel ithalat olarak değerlendirilemeyecektir.

Marka Hakkının Tüketilmesi

6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 7. maddesi uyarınca marka hakkı, sahibine tescil edilmiş markası üzerinde tekel hakkı tanımaktadır. Bu anlamda marka hakkı sahibine, izinsiz kullanımın ve marka hakkı ihlallerinin önlenmesi amacıyla birçok hak tanınmıştır. Bununla birlikte, değişen koşullar altında fikri ve sınai mülkiyet haklarının sınırsız kullanımının önüne geçilmek istenmiştir. Marka hakkının tüketilmesi ilkesi tam da bu sebeple gelişmiştir.

27 Haziran 1995 tarihinde yürürlüğe giren 556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname’nin 13. maddesinde marka hakkının tüketilmesi ilkesi düzenlenmiştir. Böylelikle tüketilme ilkesi ilk kez hukukumuza dahil olmuştur.

Marka hakkının tüketilmesi ilkesi, marka sahibi veya onun rızası dâhilinde üçüncü bir kişi tarafından belli bir coğrafi bölgede piyasaya sunulan markalı  malların tedavülünün marka hakkına dayanılarak engellenememesi ilkesini ifade etmektedir.(3) Tanımdan da anlaşılacağı üzere, marka hakkının tüketilmesi ilkesi, marka hakkı sahibinin piyasadaki ilk satışını kontrol etmeye yarar. Marka hakkı sahibi tükenme ilkesi uyarınca markalı malını bir kez satışa sunduktan sonra malın pazarda dolaşımı üzerindeki kontrolünü artık kaybedecektir.

Marka Hakkının Tüketilmesi ve Paralel İthalat

Marka hakkı sahipleri, marka hakkını kazanabilmek ve koruyabilmek için birçok masrafa katlanmaktadırlar. Bu masraflar kimi zaman reklam masrafları olurken kimi zaman vergi masrafları vb. diğer masraflar olabilmektedir. Söz konusu bu masraflar malların fiyatlarına da yansıtılmaktadır. Böylece bir anlamda marka sahipleri kendi maliyetlerini karşılayabilmektedirler. Bu nedenle marka hakkı sahipleri uzun yıllardır paralel ithalatçıların iç pazara girmesini engellemek istemektedirler.

Her ne kadar hak sahiplerinin, paralel ithalatçılara karşı Türk Borçlar Kanunu’nun sözleşmeye aykırılık hükümlerinden veya Türk Ticaret Kanunu’nun haksız rekabet ile ilgili düzenlemelerinden yararlanabilecekleri doktrinde tartışılmakta ise de yazımızda konu itibariyle bu koruma mekanizmalarına ilişkin tartışmalara değinilmeyecek; meselenin fikri ve sınai mülkiyet hukuku ve marka hakkının tüketilmesi ilkesi karşısındaki durumu incelenecektir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki marka hukukunun amacı paralel ithalatı önlemek değildir. Marka hakkının özü markanın kullanılması ve o marka ile korunan ürünlerin ilk defa piyasaya sunulması konusunda marka hakkı sahibinin münhasır bir hakka sahip olduğunu garanti etmektir. Marka hukuku, hak sahibine hak konusu ürünü üretmek, piyasaya sürmek, ithalat ve ihracata konu etmek gibi herkese karşı kullanabileceği münhasır yetkiler verir fakat bu yetkiler ticarette tekelleşme olacak şekilde kullanılamaz. Yetkilerin sınırsız kullanımının önüne geçebilmek için marka hakkının tüketilmesi ilkesi geliştirilmiştir. Tükenme ilkesine göre marka sahibi piyasaya sunulan malların sonraki kullanımlarına müdahale edemeyecektir. Tükenme ilkesinin uygulanabilmesi için iki şart aranır: i) ürün hak sahibi tarafından veya onun izniyle piyasaya sunulmalı, ii) satışı yapılan ürünler orijinal olmalıdır. Bu anlamda marka hakkının tüketilmesinden bahsedilebilmesi için öncelikle ürünlerin ilk kez marka hakkı sahibinin rızasıyla piyasaya sunulması gerekmektedir. Bu ilke doktrinde ilk satış doktrini olarak da bilinmektedir. Bunun yanında ürün taklit/korsan ise ya da orijinal ürün değiştirilerek/kötüleştirilerek piyasaya sürülmüşse tükenme ilkesinden söz edilemez, zira burada marka hakkı ihlali gerçekleşmektedir.

Hakkın tüketilmesi ilkesinin gerçekleşebilmesi ve tükenmeden bahsedilebilmesi için öncelikle ilkenin geçerli olacağı coğrafi sınırların belirlenmesi gerekmektedir. Belirlenen coğrafi sınırın genişliği bakımından üç tür tükenmeden söz edilebilir:

  1. Ülkesel tükenme, bu ilkeyi benimseyen ülke sınırları içerisinde markayı taşıyan malın piyasaya sunulması halinde hakkın tüketilmiş olduğunu kabul eden ilkedir. Bu ilke, marka hakkı sahiplerine en geniş denetim hakkını veren ilke konumundadır.
  2. Bölgesel tükenme ise birden fazla ülkenin sınırlarının tek bir bölge olarak kabul edilip, tükenmenin o bölge içinde gerçekleştiğinin kabul edildiği tükenme ilkesidir. Örneğin Avrupa Birliği içerisinde bölgesel tükenme ilkesi geçerlidir.
  3. Uluslararası tükenmede ise, markayı taşıyan malın dünyanın herhangi bir ülkesinde marka sahibi tarafından veya onun bilgisi dahilinde piyasaya sürülmesinden sonra hak tükenir ve hak sahibi o ürünün başka bir ülkede satışını engelleyemez. Dolayısı ile bu ilkenin kabul edildiği ülkelerde dünyanın herhangi bir ülkesinde piyasaya sunulan malın artık paralel ithalatı serbest olacaktır.

Günümüzde ülkeler genellikle uluslararası tükenme ilkesini benimsemektedir. Türkiye de global yönelime uygun olarak SMK ile birlikte marka hukuku bakımından uluslararası tükenme ilkesini benimsemiştir. Böylece markalı bir ürün, dünyanın herhangi bir yerinde piyasaya sürüldükten sonra artık ilgili marka sahibinin iznine ihtiyaç kalmaksızın Türkiye’ye ithal edilebilecektir.

SMK’nın 152. maddesinin 2. fıkrasında marka hakkının tükenmiş olmasına rağmen, marka sahibinin, malın piyasaya sunulmasından sonra, üçüncü kişiler tarafından değiştirilerek veya kötüleştirilerek ticari amaçlı kullanmalarını önleme yetkisinin bulunduğu hükme bağlanmıştır. Markayı taşıyan malların, piyasaya sunulmasından sonra üçüncü kişiler tarafından değiştirilmesi veya kötüleştirilmesi hallerinde, markanın, malların kalitesini garanti etme fonksiyonu ortadan kalkacaktır. Bu gibi hallerde marka hakkının tükenmiş olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Bu anlamda, bir malın piyasaya sunulmasından sonra üçüncü kişi tarafından değiştirilerek, kötüleştirilerek ve hatta iyileştirilerek kullanması hallerinde marka sahibinin bu gibi kullanımları önleme yetkisi mevcuttur.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de konuyla ilgili olarak aşağıdaki kararı tesis etmiştir: “KHK’nın 13/II (SMK 152/2) maddesi uyarınca marka sahibi, malların piyasaya sunulmasından sonra üçüncü kişiler tarafından başka ülkelerden ithalinden sonra değiştirilerek veya kötüleştirilerek malın özgün niteliğinin değiştirilerek ticari amaçla kullanılması halinde bunu önleme yetkisine sahiptir. Türkiye’de veya yurt dışında taklidi imal ve ithal edilip satılan veya yurt dışından orijinal ithal edilmekle birlikte Türkiye’de değiştirilerek veya kötüleştirilerek malın özgün niteliğinin değiştirilmesi, kanuni prosedüre uygun olmayarak ithal edilip yurda kaçak sokulması halinde ve elde bulunan orijinal
emtianın ne şekilde bulundurulduğunun kanıtlanmaması durumunda bu eylemler marka hakkına tecavüz teşkil edecektir.” 4

Yargıtay bu konuyla ilgili bilinen Police kararında da markayı taşıyan malın Türk piyasasına marka sahibi tarafından veya onun izniyle üçüncü bir kişi tarafından sunulmasından sonra, üçüncü kişiler tarafından marka sahibinden izin almaksızın paralel ithalat yoluyla başka bir ülkeden malın temin edilerek Türk pazarına sunulmasına hakkın tükenmesi ilkesine dayanarak onay vermiştir.

Neticede markalı ürün dünyanın herhangi bir yerinde piyasaya sunulduktan sonra, marka sahibi SMK’nın madde 152/1 hükmü uyarınca markanın kendisine sağladığı korumayı kaybetmiş olacaktır. Üçüncü kişilerin mallar üzerinde değişiklik yapıp satmaları halinde ise söz konusu Kanun’un madde 152/2 hükmüne dayanılabileceği şüphesizdir.

Sonuç

Paralel ithalat, bağımsız bir işletmenin ya da kişinin, bir ülkede daha ucuza edindiği orijinal malları, piyasada aynı malın daha pahalı satıldığı bir ülkeye, satma amacı ile ithal etmesi olarak tanımlanmaktadır. Marka hakkının tüketilmesi ilkesi ise marka sahibi veya onun rızası dâhilinde üçüncü bir kişi tarafından belli bir coğrafi bölgede piyasaya sunulan markalı malların tedavülünün marka hakkına dayanılarak engellenememesi ilkesini ifade etmektedir. Marka hakkının sahibine tanıdığı yetkilerin sınırsız kullanımının önüne geçebilmek için marka hakkının tüketilmesi ilkesi geliştirilmiştir. Anılan ilkeye göre markaya ait bir ürünün ilk kez satışı gerçekleştikten sonra marka sahibinin rızası ile elinden çıkmasının sonucunda artık marka sahibi markaya ait ürüne ilişkin marka hakkına dayanamayacaktır. Ancak, Sınai Mülkiyet Kanunu’na göre markalı ürün piyasaya sunulduktan sonra üçüncü kişilerin markalı malı değiştirerek, kötüleştirerek kullanmaları halinde marka sahibinin bu kullanımları önlemi yetkisi vardır.

Kaynaklar:

  1. ARIKAN, Saadet, Fikri – Sınai Haklar Açısından Paralel İthalat -AB ve Türkiye-, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne sunulmuş doktora tezi, Ankara, 2001/ bkz. aynı yönde CORNISH, W.R. Intellectual Property, London 1996.
  2. ARIKAN, Saadet, Fikri – Sınai Haklar Açısından Paralel İthalat -AB ve Türkiye-, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne sunulmuş doktora tezi, Ankara, 2001,
  3. Marka Hakkından Doğan Hakların Tüketilmesi İlkesi ve İstisnaları, Yasemin Karakurt, Yüksek Lisans Tezi, Ankara,2007

Av. Sultan BALLI
Çavuşoğlu Av. Bürosu
Ortak Avukat

 

Çavuşoğlu Avukatlık Bürosu kurucu ortağı olan Sultan Ballı, başta ticaret hukuku, lojistik & sigorta hukuku, şirketler hukuku, iş hukuku ve fikri mülkiyet hukuku olmak üzere müvekkillerinin ticari sorunlarına cevap veren geniş yelpazede hukuki hizmet sunmaktadır. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olan Sultan Ballı, aynı zaman Dış Ticaret Uzmanlık sertifikasına ve Marka Vekilliği unvanına sahiptir.

Related Articles

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir