Fırat Bakıcı ile Hindistan ve Bangladeş: DEİK, Ticari Diplomasi ve Küresel Ticaret

Fırat Bakıcı ile Hindistan ve Bangladeş: DEİK, Ticari Diplomasi ve Küresel Ticaret

Fırat Bakıcı

1979 Ordu doğumlu Fırat Bakıcı, İstanbul Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun olduktan sonra Londra’daki Cass Business School’da Lojistik, Ticaret ve Finans alanında yüksek lisansını tamamlamıştır. Kariyerine Deloitte’te bağımsız denetim alanında başlamış, burada Türkiye’nin önde gelen şirketlerinin finansal raporlama süreçlerinde görev almıştır. Ardından Reckitt Benckiser’de Tedarik Finansmanı Kontrolörü olarak çalışmış ve şirketin maliyet analizleri, stok yönetimi ve yeni ürün geliştirme süreçlerinde aktif rol üstlenmiştir.  

2010 yılında Digiturk’e katılarak Bütçe ve Raporlama Müdürü olarak medya sektöründe bütçe yönetimi, raporlama ve stratejik finans planlama süreçlerini yürütmüştür. Burada, üst düzey yönetim ve CEO’ya özel projelerde finansal analiz desteği sağlamış, şirketin kârlılık ve büyüme hedeflerine katkıda bulunmuştur.  

2018 yılından itibaren Poyraz Poyraz Fındık’ta İş Geliştirme ve İhracat Direktörü olarak görev yapmakta olan Bakıcı, şirketin ihracat stratejilerini yönlendirmiş ve Poyraz Fındık’ın küresel bir oyuncu konumuna uygun olarak birçok uluslararası fuarda ve iş geliştirme etkinliklerinde Türkiye’yi temsil etmiştir. Son altı yılda dünyanın farklı bölgelerine düzenlediği iş seyahatleriyle ihracat ağını genişleten Bakıcı, Avrupa, Orta Doğu ve Asya pazarlarına yönelik güçlü iş bağlantıları kurmuştur.  


Ayrıca DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) üyesi olan Bakıcı, Türkiye-Hindistan ve Türkiye-Bangladeş İş Konseyleri Yürütme Kurulu Üyeliği görevlerini yürütmekte ve bu ülkelerle Türkiye arasındaki ticari ilişkilerin güçlendirilmesine katkı sağlamaktadır.

Ticaretin yanı sıra, global pazar trendlerini yakından takip eden ve sektördeki yeniliklere hızlı adaptasyon sağlayan bir liderdir. Fırat Bakıcı, aynı zamanda genç girişimciler ve iş dünyasına yönelik çeşitli platformlarda konuşmalar yaparak deneyimlerini paylaşmaktadır.

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu DEİK’in yıllık bir ücreti olduğunu biliyoruz. DEİK, bu ücret karşılığında şirketlere ne gibi imkanlar sunuyor?

DEİK’in yıllık üyelik ücreti, birçok kişinin merak ettiği bir konu ve haklı olarak sorgulanan bir yatırım. Ancak bu üyelik, yalnızca bir aidat ödemesi değil, iş dünyasına açılan geniş bir kapı olarak değerlendirilmeli. DEİK, üyelerine uluslararası ticaret sahnesinde yer alabilmeleri için çok yönlü fırsatlar sunuyor. Örneğin, düzenlenen iş delegasyonları, ticaret forumları ve B2B toplantıları, şirketlerin doğrudan küresel pazarlarla bağlantı kurmasını sağlıyor. Bunun yanında, Türkiye’nin ekonomik diplomasisinin önde gelen isimleriyle iletişimde olmak, yalnızca ticari ilişkiler değil, aynı zamanda güçlü bir network kazanmak anlamına geliyor

Bir şirketin uluslararası alanda büyümek istemesi durumunda, DEİK gibi bir platformun sağladığı vizyon ve bağlantılar kesinlikle önemli bir avantaj. Bu aidatı, türk ticari diplomasisine bir katkı ve uzun vadeli bir süreç içerisinde sinerji yaratımı olarak düşünmekte fayda var; çünkü oluşturulan bağlantılar ve fırsatlar, şirketlerin yeni pazarlar keşfetmesine, karşılıklı işbirliğine büyük katkı sağlıyor.

Ucuz iş gücü ve genç nüfus, Türk yatırımcılar için Bangladeş’te ne gibi fırsatlar sunuyor? Bu avantajlar nasıl değerlendiriliyor?

Bangladeş, özellikle üretim odaklı sektörler için Türk yatırımcılar açısından ciddi fırsatlar sunuyor. Ülkedeki ucuz iş gücü, düşük üretim maliyetlerini beraberinde getiriyor. Genç ve dinamik bir nüfusa sahip olması ise iş gücünün sürdürülebilirliğini sağlıyor. Bu da Türk tekstil ve hazır giyim sektöründeki firmalar için büyük bir cazibe oluşturuyor.

Bunun yanında, Bangladeş’in büyüyen iç pazarına erişim sağlama potansiyeli de unutulmamalı. Örneğin, Türk yatırımcılar burada üretim tesisleri kurarak yalnızca ihracat değil, aynı zamanda Bangladeş iç pazarına da hitap edebilirler. Daha ileri düzeyde iş birlikleri düşünüldüğünde, teknoloji transferi veya yerel iş gücüne eğitim desteği sağlamak gibi projeler, Türk firmalarının hem ekonomik hem de sosyal anlamda kalıcı bir yer edinmesine yardımcı olabilir. 

Türk tekstil sektörünün yüksek katma değerli ürünlere yönelmesi ve düşük maliyetli ürünlere yönelik talebi Bangladeş başta olmak üzere maliyet avantajı daha yüksek ülkelerden ithal etmeye başlaması, Bangladeş ile olan ticaret ilişkilerini nasıl etkiliyor? Bu süreçte hangi stratejiler benimseniyor?

Türk tekstil sektörü, katma değerli ürünlere yönelerek uluslararası rekabet gücünü artırmayı hedefliyor. Bu noktada, Bangladeş gibi düşük maliyet avantajına sahip ülkelerle daha dengeli bir iş birliği ilişkisi kurmak mümkün. Türkiye’nin moda ve tasarım odaklı üretimiyle Bangladeş’in temel ürünlerdeki maliyet avantajı birbirini tamamlar nitelikte.

Stratejik olarak bakıldığında, Bangladeş ile ilişkileri sadece ithalat boyutunda tutmamak gerekiyor. Ortak girişimler, teknoloji transferi ve lojistik iş birlikleri gibi alanlara yönelmek, bu süreci daha sürdürülebilir hale getirebilir. Ayrıca, iki ülke arasında serbest ticaret anlaşmaları gibi düzenlemeler, bu iş birliklerini daha da derinleştirebilir.

Bangladeş’te son aylarda yaşanan toplumsal ve siyasi gelişmelerin bu ülkeye uzun vadede hangi etkileri olacak?

Bangladeş, ekonomik anlamda büyük potansiyele sahip bir ülke. Ancak, toplumsal ve siyasi istikrar bu potansiyelin sürdürülebilirliği için kritik öneme sahip. Son dönemde yaşanan gelişmeler, dış yatırımcıların temkinli davranmasına yol açabilir. Örneğin, siyasi istikrarın sağlanamaması durumunda, uzun vadeli projelere başlanması zorlaşabilir.

Ancak, Bangladeş’in genç ve dinamik nüfusu, ülkenin ekonomik büyümesini sürdürmesi için büyük bir avantaj. Yatırımcılar açısından bakıldığında, şu an riskleri doğru analiz edip, daha güvenli sektörlere yönelmek önemli bir strateji olacaktır. Örneğin, tekstil veya altyapı gibi daha stabil alanlarda faaliyet göstermek, bu süreçte bir avantaj sağlayabilir.

“Yeniden Asya” girişiminden biraz bahseder misiniz? Bu girişimin Türk-Hindistan iş ilişkilerine nasıl bir katkı sağlaması bekleniyor? Bu girişimle hangi sektörel odak alanlarına öncelik verilecek?

“Yeniden Asya” girişimi, Türkiye’nin Asya kıtasındaki stratejik hedeflerine ulaşma konusundaki kararlılığını gösteren önemli bir adım. Özellikle Hindistan gibi ekonomik ve nüfus potansiyeli yüksek ülkelerle ilişkilerin derinleştirilmesi, Türkiye’nin ticaret ve yatırım anlamında büyük kazanımlar elde etmesini sağlayabilir.

Bu girişimin en büyük katkısı, iki ülke arasındaki ticaret hacminin artırılması ve karşılıklı yatırımların teşvik edilmesi olacaktır. Hindistan, enerji, bilgi teknolojileri, gıda işleme, tekstil ve altyapı gibi birçok sektörde büyük fırsatlar sunuyor. Türkiye ise güçlü üretim kapasitesi ve kaliteli iş gücüyle bu alanlarda Hindistan’la iş birliği yapabilir. Özellikle teknoloji transferi ve yenilikçi üretim süreçleri, iki ülke arasındaki iş birliğinin merkezinde yer alabilir. Ayrıca, düzenlenecek ticaret heyetleri ve sektörel iş forumları, Türk ve Hint iş insanlarını bir araya getirerek bu sinerjiyi artırabilir.

Hindistan’ın, Çin’in izlediği sanayileşme modelini uygulaması ne kadar mümkün? Hindistan’ın avantaj ve dezavantajları neler olabilir?

Hindistan’ın Çin’in izlediği merkeziyetçi sanayileşme modelini birebir uygulaması pek mümkün görünmüyor. Çünkü Hindistan, dünyanın en büyük demokrasilerinden biri olarak çok daha karmaşık bir yönetim yapısına sahip. Bu, karar alma süreçlerini yavaşlatabiliyor. Ancak Hindistan’ın kendi avantajları var. Örneğin, bilgi teknolojilerindeki lider konumu ve İngilizce dil hakimiyeti, küresel iş dünyasında Hindistan’ı öne çıkaran unsurlar arasında.

Dezavantajlarına gelirsek, altyapı eksiklikleri ve bürokratik süreçler Hindistan’ın büyüme hızını olumsuz etkileyebiliyor. Ancak Hindistan’ın sanayileşme modelini bilgi teknolojileri ve yenilikçi üretim süreçleri üzerine inşa etme şansı yüksek. Hindistan’ın bu alandaki gücü, Türk şirketleri için de iş birliği fırsatları yaratabilir.

DEİK, Hindistan’ın teknoloji ve inovasyon alanında attığı adımlara uyum sağlamak ve Türkiye’de benzer bir ekosistem oluşturmak için nasıl bir rol üstlenebilir?

DEİK, Türkiye’nin Hindistan ile teknoloji ve inovasyon alanında daha güçlü bağlar kurmasına öncülük edebilir. Özellikle start-up ekosistemlerinin bir araya getirilmesi ve ortak projelerin teşvik edilmesi, iki ülke arasındaki bağları güçlendirebilir. DEİK, bu süreçte düzenleyeceği teknoloji odaklı iş forumları ve ticaret delegasyonlarıyla öncü bir rol oynayabilir.

Örneğin, Hindistan’daki teknoloji merkezleriyle Türk şirketlerinin iş birliği yapmasını kolaylaştırmak veya iki ülke arasında Ar-Ge projelerine yönelik fonlar oluşturulmasını sağlamak bu alandaki önemli adımlar olabilir. DEİK, Türk iş dünyasına Hindistan’da doğru bağlantılar kurma konusunda yol gösterebilir.

Bu bağlamda, DEİK, Türkiye-Hindistan İş Konseyi Yürütme Kurulu olarak, başkan Hülya Gedik öncülüğünde, dünyanın en büyük inovasyon merkezi T-Hub-Haydarabad’ı ziyaret ettik. T-Hub start-up lara verilen önem ve gelinen seviye itibari ile Hindistan’ın 2030 yılında dünyanın en büyük 3. Ekonomisine sahip olma yolunda ilerliyor.

Hindistan’da hızla artan kentleşme süreci, Türk inşaat firmaları için ne gibi fırsatlar sunuyor? Bu fırsatların değerlendirilmesi için hangi stratejiler izlenebilir?

Hindistan’daki hızlı kentleşme süreci, Türk inşaat firmaları için devasa bir fırsat sunuyor. Özellikle altyapı projeleri, konut inşaatları ve akıllı şehir konseptleri, Türk firmalarının uzmanlık alanları arasında yer alıyor. Hindistan’ın şehirleşme hamlesi, uzun vadede milyarlarca dolarlık bir pazar anlamına geliyor.

Ancak bu fırsatları değerlendirmek için doğru stratejiler izlenmeli. Türk inşaat firmaları, Hindistan’daki yerel ortaklarla iş birliği yaparak projelerde daha güçlü bir varlık gösterebilirler. Ayrıca, Hindistan hükümetinin şehirleşme politikalarını ve teşviklerini yakından takip etmek, bu süreçte avantaj sağlayabilir.

Bangladeş ve Hindistan’daki ekonomik kaygılar, bu ülkelerin çevre koruma konusundaki ilgilerini nasıl şekillendiriyor?

Ekonomik büyüme ile çevre koruma arasında her zaman bir denge kurulması gerekiyor. Bangladeş ve Hindistan, hızlı büyümelerine rağmen çevre koruma konusuna daha fazla önem vermeye başladılar. Artan uluslararası baskılar ve iklim değişikliği tehdidi, bu ülkeleri daha sürdürülebilir politikalar benimsemeye zorluyor.

Örneğin, yenilenebilir enerji projelerine yapılan yatırımlar son yıllarda büyük bir artış gösterdi. Türk şirketleri, bu dönüşüme katkı sağlamak için çevre dostu teknolojiler sunabilir ve sürdürülebilir üretim modelleri geliştirebilir. Bu, hem bu ülkelerdeki iş fırsatlarını artıracak hem de Türk şirketlerini daha sorumlu bir iş ortağı olarak konumlandıracaktır.

Türk şirketlerinin bu pazarlarda karşılaştığı en büyük zorluklar nelerdir? Kültürel farklılıklar, bürokratik engeller ve rekabet gibi konularda neler söyleyebilirsiniz?

Türk şirketleri, Bangladeş ve Hindistan gibi pazarlarda ciddi zorluklarla karşılaşabiliyor. Bu zorlukların başında kültürel farklılıklar geliyor. Örneğin, Hindistan’da iş yaparken kişisel ilişkiler ve güven oldukça önemli. Aynı zamanda, bürokratik süreçlerin karmaşıklığı, Türk şirketlerinin pazarda hız kazanmasını zorlaştırabiliyor.

Rekabet de başka bir önemli faktör. Çin gibi ülkeler, bu pazarlarda zaten güçlü bir varlık gösteriyor. Türk şirketlerinin başarılı olabilmesi için yerel kültüre uyum sağlaması, doğru ortaklıklar kurması ve uzun vadeli stratejiler oluşturması gerekiyor. Sabırlı ve planlı bir şekilde hareket eden firmalar, bu zorlukları aşarak önemli kazançlar elde edebilirler.

Bangladeş ve Hindistan gibi ülkelerde sürdürülebilir kalkınma hedeflerine yönelik Türk şirketlerinin nasıl bir katkı sağlayabileceğini düşünüyorsunuz?

Bangladeş ve Hindistan gibi ülkelerde sürdürülebilir kalkınma hedefleri (SKH), yalnızca yerel yönetimlerin değil, aynı zamanda uluslararası iş ortaklarının da dikkat etmesi gereken bir konu. Türk şirketleri, özellikle tekstil, enerji ve tarım gibi sektörlerde sürdürülebilir uygulamaları hayata geçirerek bu hedeflere katkı sağlayabilir. 

Örneğin, Bangladeş’te tekstil fabrikaları kurarken su tasarrufu sağlayan üretim süreçlerini entegre etmek veya Hindistan’da yenilenebilir enerji projelerine yatırım yapmak, bu ülkelerde Türk firmalarının fark yaratmasını sağlayabilir. Ayrıca, çevre dostu ambalaj çözümleri veya geri dönüştürülebilir malzemelerin kullanımı gibi yenilikçi yaklaşımlar da iki taraf için kazan-kazan durumu yaratabilir.

Türk şirketleri, yerel ekonomilere sadece ekonomik kazanç sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda sosyal sorumluluk projeleriyle de katkıda bulunabilir. Örneğin, eğitim projeleri veya kadın istihdamını destekleyen programlar, bu bölgelerdeki toplumların gelişimine doğrudan etki edecektir.

Türk yatırımcılar, Bangladeş ve Hindistan gibi pazarlarda inovasyon ve teknoloji transferi ile nasıl bir avantaj sağlayabilir?

İnovasyon ve teknoloji transferi, bu pazarlarda rekabet avantajı elde etmek için büyük bir fırsat. Bangladeş ve Hindistan, ekonomik büyüme potansiyeline sahip olmalarına rağmen teknolojik altyapı ve üretim süreçlerinde hala belirli eksiklikler yaşıyorlar. Türk şirketleri, kendi teknolojilerini bu pazarlara taşıyarak üretim süreçlerini modernize edebilir ve verimliliği artırabilir.

Örneğin, Türk tekstil şirketleri, Bangladeş’teki üretim tesislerinde dijital tekstil teknolojileri kullanarak hem maliyetleri düşürebilir hem de çevresel etkiyi azaltabilir. Hindistan’da ise akıllı şehir projeleri veya bilgi teknolojileri alanındaki uzmanlıkla yerel yönetimlere katkı sağlanabilir. Bu tür yatırımlar, yalnızca ekonomik fayda sağlamakla kalmaz, aynı zamanda Türk firmalarını bu bölgelerde inovasyon lideri haline getirebilir.

Bu ülkelerde faaliyet göstermek isteyen Türk şirketlerine kültürel adaptasyon konusunda neler önerirsiniz?

Kültürel adaptasyon, Bangladeş ve Hindistan gibi ülkelerde iş yapmanın en kritik unsurlarından biri. Özellikle Hindistan’da kişisel ilişkiler ve güven, iş dünyasında başarılı olmanın temel taşları arasında yer alıyor. Bangladeş’te ise yerel geleneklere ve toplumun sosyal dinamiklerine saygı göstermek büyük önem taşıyor.

Türk şirketlerine önerim, bu pazarlara girmeden önce kapsamlı bir kültürel analiz yapmaları. Örneğin, yerel iş kültürüne uygun bir şekilde iletişim kurmak, yerel bayramları ve tatil günlerini dikkate almak, toplantılarda sabırlı ve saygılı bir tutum sergilemek çok önemli. Bunun yanı sıra, yerel ortaklarla iş birliği yapmak ve onların rehberliğinde hareket etmek, kültürel uyum sürecini hızlandırabilir. 

Ayrıca, bu pazarlarda uzun vadeli başarı hedefleyen firmaların yerel ekipler kurması, bu ekiplerin dil, din ve geleneklere hakim olması iş süreçlerini kolaylaştırır. Yerel liderlik, şirketlerin hem müşterilerle hem de kamu kurumlarıyla ilişkilerini güçlendirir.

Türk şirketlerinin bu pazarlardaki rekabet avantajını artırmak için nasıl bir strateji benimsemeleri gerekir?

Rekabet avantajını artırmak için Türk şirketlerinin üç temel stratejiye odaklanması gerekiyor: Fiyat avantajı, kalite ve uzun vadeli iş birliği. Bangladeş ve Hindistan gibi pazarlarda fiyat rekabeti önemli bir faktör olsa da, kalite ve güvenilirlik, müşterilerle uzun vadeli ilişki kurmanın temelini oluşturuyor.

Örneğin, Türk şirketleri, üretim süreçlerinde kalite kontrol sistemlerine büyük önem vererek rakiplerinden ayrışabilir. Ayrıca, yerel pazara özgü ihtiyaçlara yönelik çözümler geliştirmek de önemli. Hindistan’da çevre dostu ürünlere artan talep, Türk şirketleri için yeni fırsatlar yaratıyor. Bangladeş’te ise dayanıklı ve ekonomik ürünlere olan talep, maliyet odaklı üretim stratejilerini ön plana çıkarabilir.

Son olarak, bu pazarlarda yerel ortaklarla güçlü iş birliği ağları kurmak ve uzun vadeli bir ilişki stratejisi geliştirmek gerekiyor. Güven, bu bölgelerde iş yapmanın temel taşıdır. Dolayısıyla, güvenilir bir iş ortağı olarak algılanmak için açık ve şeffaf bir iletişim stratejisi izlenmeli.

Bangladeş’in Avrupa Birliği pazarına olan ihracat avantajı, Türk firmaları için nasıl değerlendirilebilir?

Bangladeş, Avrupa Birliği’nin Genel Tercihler Sistemi (GSP) kapsamında ihracatta önemli avantajlara sahip. Özellikle tekstil ve hazır giyim sektörlerinde Bangladeş’in AB pazarına gümrüksüz ürün satabilmesi, Türk firmaları için bir fırsat olarak değerlendirilebilir.

Türk tekstil firmaları, Bangladeş’te üretim yaparak bu avantajdan yararlanabilir ve ürünlerini Avrupa pazarına daha rekabetçi fiyatlarla sunabilirler. Bu strateji, Türk firmalarına üretim maliyetlerini düşürürken, AB pazarında rekabet avantajı sağlar. Ancak bu süreçte kalite standartlarına ve sürdürülebilir üretim uygulamalarına dikkat etmek önemli. Çünkü AB pazarında çevre dostu ve etik üretim standartlarına uyum giderek daha fazla önem kazanıyor.

Son olarak, Türk firmalarının bu pazarlarda karşılaşabileceği riskler nelerdir ve bu risklere karşı nasıl bir hazırlık yapılmalıdır?

Bangladeş ve Hindistan gibi pazarlarda faaliyet göstermek, büyük fırsatlarla birlikte çeşitli riskleri de beraberinde getiriyor. Bunlar arasında siyasi istikrarsızlık, döviz kuru dalgalanmaları, altyapı sorunları ve yoğun rekabet başı çekiyor.

Bu risklere karşı hazırlıklı olmak için Türk firmalarının kapsamlı bir pazar analizi yapması gerekiyor. Özellikle döviz riskine karşı finansal korunma yöntemleri geliştirilmesi, nakit akışının sağlıklı yönetilmesini sağlar. Ayrıca, sigorta ve garanti mekanizmalarıyla yatırımların korunması önemli.

Bir diğer önemli nokta ise esnek bir iş modeli benimsemek. Siyasi istikrarsızlık gibi dış faktörlere hızlı yanıt verebilmek için yerel ortaklarla daha esnek iş süreçleri tasarlamak gerekebilir. Son olarak, riskleri minimize etmek için yerel ve uluslararası hukuk danışmanlarıyla çalışmak, yasal süreçlerde avantaj sağlayacaktır.

Fırat Bakıcı‘nın Kişisel Gözlemleri: Hindistan ve Bangladeş Tecrübeleri

Hindistan’a ilk gidişim 2010 senesindeydi. İlk deneyimim oldukça heyecan vericiydi. Renkli sokakları, kalabalık şehirleri ve hareketli iş dünyasıyla Hindistan, insanı hem büyüleyen hem de düşündüren bir ülke. 2010’dan bu yana Hindistan’a sık sık gidiyorum ve ülkenin gelişimini gözlemleme fırsatım oldu. Teknoloji alanındaki hızlı ilerlemelerinden kentleşme projelerine kadar birçok alanda Hindistan’ın dönüşümünü görmek gerçekten etkileyici.

Bangladeş’e ise ilk kez 2019 yılında gittim. Bangladeş’te, Hindistan’a kıyasla daha az gelişmiş bir yapı hemen fark ediliyor. Ancak bu durum, Bangladeş’in potansiyelini gölgelemiyor. İngiliz kültürünün etkisi hâlâ hissediliyor; özellikle eğitim sistemi ve resmi kurumlarda bu etki çok belirgin. 

Bangladeş’in ekonomik ve sosyolojik yapısı belli sınırlar içinde şekillenmiş olsa da, dikkat çeken bir başka özellik, doğru adımlarla doğru yerlerden başlangıç yapmayı başarmaları. Son yıllarda özellikle tekstil sektöründe elde ettikleri başarı ve global piyasalardaki hızlı büyümeleri, bu küçük ülkenin büyük hedeflere ulaşabileceğini gösteriyor. 

Her iki ülke de kendine özgü dinamikleri ve farklılıklarıyla, Türk iş dünyası için büyük fırsatlar barındırıyor. Ancak bu ülkelerle iş yapmak, yalnızca ekonomik stratejiler değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir anlayış da gerektiriyor.

Benim bu konuda çok önem verdiğim bir husus şu ve bunu her platformda da söylüyorum;

Türk iş dünyası, Hindistan’ı sadece egzotik bir ülke olarak görmekten vazgeçmelidir. Babür İmparatorluğu’nun Hindistan’da bıraktığı izler, Türk ve Hint toplumu arasında derin kültürel bağların temelini oluşturmuştur. Bu imparatorluk, yalnızca bir yönetim modeli değil, aynı zamanda sanat, mimari, dil ve yemek kültüründe de iki ülke arasında ortak değerlerin gelişmesini sağlamıştır. Bu tarihsel bağlar, günümüzde iki ülke arasında güçlü bir iş birliği potansiyelinin habercisidir. Ortak kültür ve tarihimiz, Türk iş dünyası için Hindistan pazarında büyük bir avantajdır ve bu fırsatı stratejik bir şekilde değerlendirmeliyiz.

Related Articles

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir