Gelişen Teknolojiler Dış Ticareti Nasıl Şekillendiriyor?

Gelişen Teknolojiler Dış Ticareti Nasıl Şekillendiriyor?

Giriş  

Son birkaç yüzyıllık süreçte insanlığın içinden geçtiği teknolojik atılımlar iletişim, tüketim, üretim ve ticaret yapma yöntemlerimizi ciddi bir şekilde değiştirmiştir. Buhar gücüne dayalı mekanikleşme, elektrik ve petrol gibi enerjilere dayalı seri üretim bantları ve programlanabilir parçalarla otomasyona dayalı üretimden sonra artık dördüncü endüstri devrimini yaşadığımız konusunda birçok insan hemfikirdir (Koç ve Teker 2019). Bu yeni devrimin temelini oluşturan teknolojiler giderek artan bir hızla sürekli yeni alanlarda uygulanmaktadır. Küresel ticaret de üretim ve tüketimdeki bu değişimin önemli bir bileşeni haline gelmektedir.

Bu makalenin amacı, yeni sanayi devrimini mümkün kılan önemli teknolojilerin dış ticaretteki kullanımlarına ilişkin özet olarak sağladıkları katma değer, trendler ve beklentilere dair büyük resmi vererek, bir başlangıç noktası sağlamaktır. Bunu yaparken de Ticaret Bakanlığı özelinde bazı çalışmalara atıf yaparak kamudaki uygulama örneklere değinilecektir.  

Halihazırda birçok farklı teknoloji diğer alanlarda olduğu gibi uluslararası ticaret süreçlerinde de kullanılmaktadır. Bunların arasında Blokzincir, Yapay Zeka (AI), Nesnelerin İnterneti (IoT), bulut teknolojileri, Üç boyutlu yazdırma, Artırılmış (AR) ve Sanal Gerçeklik (VR) ile muhtemel etkilerinin daha küçük olabileceğini öngördüğümüz Optik Karakter Tanıma (OCR) ve Robotik Süreç Otomasyonu (RPA) gibi teknolojiler öne çıkmaktadır. Söz konusu teknolojiler birçok alanda ciddi maliyet düşüşleri ve verimlilik artışları sağlamakla birlikte en yüksek katma değerin bu teknolojilerin birlikte kullanılmasıyla ortaya çıktığı görülmektedir. Bu makale kapsamında Yapay Zeka ve Blokzincir teknolojileri detaylı bir şekilde incelenecektir. 

 Yapay Zeka (AI) 

Yapay zeka kadar sıklıklı kullanılan bir terimin tahmin edeceğiniz üzere çok farklı bakış açılarına sahip tanımları bulunmaktadır. Tanımların ortak noktalarına baktığımızda makinelerin topladıkları verileri kullanarak insan zekasını taklit etmesi ve insan benzeri görevleri yerine getirebilmesini görmekteyiz. Bu sayede, bilgisayarlar doğrudan kendilerine verilen komutlar yerine kendilerine sunulan veri üzerinden kararlar alabilmektedir (Yapay Zeka (AI) nedir?, n.d. & Yapay Zekâ, n.d.).  

1950’de, 2. Dünya Savaşında Nazilerin ENIGMA kodunu çözmesiyle ünlü olan, Alan Turing, makineler düşünebilir mi sorusunu ortaya atmıştır. 1956 yılında yapay zeka terimi ilk olarak John McCarthy tarafından Dartmouth College’de düzenlenen bir konferansta kullanılmıştır. 1997 yılında IBM’in Deep Blue isimli adlı bilgisayarının dünya satranç şampiyonu Garry Kasparov’u yenmesiyle tüm dünyanın gözleri tekrar bu teknolojiye dönmüştür. 2016 yılında yine DeepMind isimli firmanın AlphoGo isimli bilgisayarının dünya Go şampiyonunu yenmesi haberlerde önemli yer tutmuştur (Yapay Zekanın Tarihçesi ve Gelişim Süreci, 2018). Bununla birlikte, yapay zekanın tarihi önemli iniş ve çıkışlarla doludur. Yapay zeka üzerine araştırmalar yapan ilk bilimadamları çok kısa bir süre içerisinde bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz insanların yapabildiği her işi çok daha ileri seviyede yapan ve literatürde Genel Yapay Zeka (AGI) olarak adlandırılan yapay zekanın geliştirilebileceğini düşünmüştür. 1957-1974 döneminde bilgisayarlar ve algoritmalar hızlı gelişmiş ve DARPA gibi yapılar bu alana ciddi fon sağlamaya başlamıştır. 1974-1980 ve 1987-1993 yılları arasında iki farklı “Yapay Zeka Kışı” yaşanmıştır (Anyoha, 2017). Söz konusu dönemlerde söylemlerin altını dolduracak pratik uygulamalar ortaya koyulamamış ve gerek kamuda gerekse özel sektörde yapay zekanın algısı IBM Deep Blue’nun zaferine kadar pek olumlu olmamıştır.  

Yapay zekanın 2000’lerden sonra yaşadığı hızlı yükselişte birkaç önemli faktörden söz edebiliriz. En önemli gelişme bilgisayarların işletim sistemi güçlerinde yaşanmıştır. 1980’lerde ortaya çıkan algoritmaları kullanacak hafıza ve işletim gücü olmaması o dönem uygulama alanında ciddi sıkıntılar ortaya çıkarmıştır. Diğer önemli gelişme ise bilgisayarlara sunulabilecek veri miktarıdır (Surya, 2019). Büyük veri çağında hoşumuza gitmese de kişisel verilerimizin bile ciddi şekilde toplandığı gerçeğine alıştık. Toplanan muazzam bilgiler makinelerin eğitilmesi ve çok daha doğru kararlar verebilmesi için kullanılmaktadır. Diğer bir önemli faktör de beklentiler tarafında yaşanmıştır. Genel Yapay Zeka’nın kısa vadede geliştirilemeyeceği ancak Dar Yapay Zeka’nın sınırları daha belirli işlerde çok iyi sonuçlar verebildiği kabul edilmiştir (Walch, 2020). Örneğin, Google’un ilgili görselle eğiterek geliştirdiği algoritma akciğer kanserini radyologlardan daha başarılı bir şekilde tespit etmiştir (Tandoğan, n.d.). Benzer şekilde şüpheli işlem tespiti ya da yüz tanıma gibi limitli amaçlar için kullanılan çok başarılı algoritmalar bulunmaktadır. Önümüzdeki dönemde Genel Yapay Zeka’ya doğru daha geniş bir iş listesini başarıyla gerçekleştiren uygulamalar göreceğimiz şüphesizdir.  

Dış Ticarette Yapay Zeka 

Yapay zeka tabanlı uygulamalar dış ticaret sürecinin farklı aşamalarında da sıklıkla kullanılarak maliyetleri düşürmekte ve verimliliği artırmaktadır. Bu alanlardan birisi tutarsız ya da güvenli olmayan işlemlerin tespit edilerek ilgili otoritenin uyarılmasıdır (Pandey, 2018). Seyahat güzergahlarını optimize eden algoritmalar da yine şirketlere ciddi tasarruflar sağlamaktadır. Öte yandan, yapay zekanın dış ticaret süreçlerine katkı sağlayabileceği ancak henüz yaygın uygulaması bulunmayan birçok alan mevcuttur. Örneğin, dış ticaret açısından lojistiğin önemi dikkate alındığında otonom araçlarla taşımacılık maliyetlerinin azaltılması ve akıllı robotlarla depolama işlemlerinin optimize edilmesinin bu sektörde ortaya koyabileceği potansiyelin büyüklüğü dikkat çekmektedir. BCG Henderson Enstitüsü’nün raporuna göre kargo gemilerinin insansızlaştırılması sadece yakıt açısından %6’lık bir maliyet kazancı yaratmaktadır. Benzer şekilde, drone ile gönderim operasyon maliyetleri kamyonetlere göre %70 daha az maliyetlidir. Limanlarda gemi varış saatlerinin tahmini gibi uygulamalarla sağlanacak optimizasyonun bekleme sürelerini %20 oranında azaltacağı öngörülmektedir (Future of Trade, 2021). Küresel tedarik zincilerinin zaman ve maliyet hassasiyetleri dikkate alındğında ciddi bir potansiyelden söz edildiği görülmektedir. Öte yandan, söz konusu teknolojilerin en büyük etkisinin farklı teknolojilerin birlikte kullanılmasıyla ortaya çıktığı bilinmektedir. Örneğin, nesnelerin interneti (IoT) gibi teknolojiler makinelerin iletişim kurmasına imkan vermekte ve yapay zeka ile tahminleme ve karar alma sağlanarak üretimdeki otomasyon seviyesi önemli oranda gelişmektedir (Meltzer, 2018).  

Türkiye’deki kamu uygulamalarına verilebilecek örneklerden birisi Ticaret Bakanlığı’nın 2020 yılında vatandaşların kullanımına açtığı Kolay İhracat Platformu içerisinde yer alan Akıllı İhracat Robotu (AİR)’dur. AİR, firmaların ihracat geçmişi ile birlikte ulusal ve uluslararası kaynaklardan derlediği 10 binden fazla veri alanı için 10 milyon satırdan fazla veriyi kullanarak dört katmandaki modelleri çalıştırmakta ve her ülkeye bir skor hesaplayarak firmalara ürünleri için hedef pazar önerileri sunmaktadır. Yapay zeka uygulamalarından olan makine öğrenmesinin burada sağladığı en önemli katkılardan birisi manuel olarak yapılması neredeyse mümkün olmayacak şekilde 5400 ürün için ayrı modeller oluşturması ve feature selection isimli uygulama ile 10 binden fazla veri içerisinde her model için en önemli değişkenleri seçerek modelde kullanmasıdır. Ayrıca, zaman içerisinde güncellenen veri ile modeller ve değişkenler de yenilenmekte ve her zaman en doğru yönlendirmeler gerçekleştirilmektedir. Akıllı İhracat Platformu, bu özellikleriyle World Economic Forum’un “Mapping TradeTech” raporunda yapay zekanın dış ticaretteki başarılı uygulamaları arasında örnek olarak gösterilmiştir (Mapping TradeTech: Trade in the Fourth Industrial Revolution, 2020). Ayrıca, yine platform içerisinde yer alan Alternatif Ürün Robotu Birliktelik Kuralları Analizi gibi ileri seviye analizler yardımıyla hangi ürünleri birlikte ihraç edebileceklerine ilişkin tavsiyeler sunmaktadır. 

 Blokzincir  

Blokzincir, Satoşi Nakamoto lakaplı bir kişinin 2008 yılında Bitcoin ismini verdiği dijital paranın arkasındaki teknoloji olarak öne çıkmıştır. Uzun bir süre sadece Bitcoin üzerine yapılan çalışmalar blokzincirin çok farklı alanlarda kullanılabileceğine dair farkındalığın artmasıyla birlikte çok daha geniş bir yelpazede devam etmiştir (Blokzincir Teknolojileri, n.d.) Blokzincir her ne kadar bitcoin ile üne kavuşsa da 1990’larda yayınlanan çeşitli üç farklı makale bu teknolojinin altyapısını ortaya koymuştur. Blokzincir, en geniş tanımıyla, merkezi bir otoriteye gerek duymadan güvenli kayıtlar oluşturulmasını sağlayan bir yapıdır. Blokzincirin ilk özelliği kayıtların tek bir alan yerine eş zamanlı olarak farklı yerlerde kayıt edilmesidir. Bu kayıt sistemine dağıtık defter sistemi adı verilmektedir. Bu sayede, hem verinin tek bir sahibi olmamakta ve otorite paylaşılmakta hem de merkezi bir aracıya ihtiyaç duyulmaktadır. İkinci olarak, tekil kayıtlar bloklar haline getirilirken kullanılan şifreleme yöntemi tek bir kaydı değiştirmek için bloklardan oluşan tüm zincirin değiştirilmesini zorunlu kılmakta, bu sayede dışarıdan müdahaleler mevcut işlemci teknolojileri ile neredeyse imkansız hale gelmektedir. Bu özellikleriyle blokzincir kayıtların güvenilirliği ve korunması hususlarında mevcut teknolojilerden daha az maliyetli ve verimli çözümler sunmaktadır.  

Blokzincir sisteminde işlemler bloklar halinde tutulur ve bu bloklar birbirine bağlanarak zincirler oluşturulur. Söz konusu bloğu oluşturmak için farklı yöntemler bulunmaktadır. Belirli kurallar çerçevesinde oluşturulan bloklar sisteme yazılmaktadır. Daha sonra blok tüm dağıtık kayıt defterlerine yayılır ve eklenir. Yeni blok oluşturmada bir önceki bloğa ait özet alınır ve ikinci blok üretilerek zincire ekleme yapılmaktadır. Bu yapı tüm blokları birbirine bağlayan ve bir önceki bloğun özeti ile beraber olacak biçimde devam eden bir yapı ile sürdürülür. Bir işlem gerçekleştiğinde mevcut ağ üzerinden yayınlanır ve şifreleme algoritmaları ile bu işlem doğrulanarak blok oluşturulur. Sisteme dahil olan her düğüm, sistemdeki herhangi iki kişi tarafından yapılan bu işlemi onaylayarak kaydını tutar. Sisteme eklenmesi istenen herhangi bir işlemin doğrulanabilmesi için genel kabul görmüş kurallara uygunluğunun kontrol edilmesi gerekmektedir. Bu kontrol sürecine ve sonunda işlemin geçerli olduğu konusunda fikir birliğine varılmasına “mutabakat” adı verilmektedir. Bu sayede blok doğrulanmaktadır (Ünal and Uluyol, 2020).  

Blokzincirin temek özelliklerinden ilki dağıtık olması yani tek bir yerden ziyade farklı yerlerde dağıtılabilir şekilde kaydedilmesi, depolanması ve güncellenmesidir. Ayrıca, açık blokzincir sistemlerinde kayıtlar her düğüme şeffaf olup veriler geriye dönük olarak doğrulanabilmektedir. Mutabakat yapısı sayesinde merkezi bir otoriteye ihtiyaç duymadan başımsız bir şekilde güvenli bir yapı oluşturulabilmektedir. Blokların oluşturulması kuralları nedeniyle değiştirilmesi için ağdaki düğümlerin çoğunluğunun onayına ihtiyaç duyulmaktadır. Son olarak, düğümlerin gerçek kimlikleri bilinmemekte ve blokzincir adresinden başka kimlik belirtmeden veri aktarımı gerçekleştirilebilmektedir.  

Blokzincirin, 2009 yılında başlayan Bitcoin işlemlerinden fazlasını sunabildiğini gösteren olaylardan birisi Vitalik Buterin’in 2015 yılında kullanıma sunduğu Ethereum dağıtık uygulamalar geliştirilebilen bir platform olarak hayatımıza girmiş ve akıllı sözleşmeler gibi yenilikler de sunmuştur (Ünal and Uluyol, 2020).  

Blokzincirden bahsederken değinilmesi önem arz eden diğer bir konu blokzincir platformlarıdır. Söz konusu platformlar, verilerin erişilebilirliğine ve ağın işleticilerine göre sınıflandırılabilmektedir. Açık blokzincir ağlarına herkes erişebilmektedir. Özel blokzincirlere erişim ise davet ve/veya belirlenen kuralllar çerçevesinde olmaktadır. İzinli blokzincirlerde önceden belirlenen düğümler yer almaktadır. Bunlara konsorsiyum ismi de verilmektedir (Dursun, 2020). Bitcoin, kriptoparaya odaklanan açık bir platformdur. Ethereum, geliştiricilerin lendi uygulamalarını çalıştırmalarına olanak sağlayan ve akıllı kontrat gibi uygulamaları da destekleyen açık bir platformdur. Quorum adlı platform, Ethereum tabanlı olup, açık kaynaklıdır. Quorum, 2015’teki gelişiminden bu yana J.P. Morgan tarafından korunmaktadır. Hyperledger, Linux vakfı tarafından başlatılan bir açık platformdur. Hyperledger, yalnızca tek bir blokzincir üzerinde çalışmaz veya tek bir projeyi desteklemez. Aksine, dünya çapında bir geliştirici topluluğunun birçok proje için birlikte çalışmasını; fikir, altyapı ve kod paylaşmasını amaçlar. Hyperledger kapsamındaki en bilinen projelerden biri Hyperledger Fabric, IBM ve Digital Asset tarafından önerilip hayata geçirilmiştir. Corda ise 2014 yılında R3 tarafından geliştirilmiş olup, blokzincir tabanlı olmamasına rağmen dağıtık defter teknolojisidir. Amacı, işletmeler arasındaki yasal sözleşmeleri kaydetmek, yönetmek ve finansal piyasalardaki uygulamalara çözümler sunmaktır (Kapalı Blockchain Platformları: Hyperledger, Quorum Ve Corda, 2020).  

Dış Ticarette Blokzincir  

Blokzincir, sağladığı şeffaflık, güvenlik, bağımsız, merkezi otoriteye ihtiyaç duymadan güven sunma ve değiştirilemezlik gibi özelliklerle dış ticarete büyük katkılar sunma potansiyeline sahiptir. 

Aşağıdaki görselde görüldüğü üzere, dış ticaret süreçleri birçok taraf arasında büyük oranda kağıt ortamında gerçekleştirilen veri ve bilgi alışverişlerini içermektedir. Söz konusu dokümanlar fatura gibi ticari işlemin kendisine ait belgeler, akreditif mektubu gibi ticaretin finansmanına ilişkin belgeler, konşimento gibi taşımaya ilişkin belgeler ve menşe şahadetnamesi gibi gümrük işlemlerine ilişkin belgelerdir (Ganne, 2018). Söz konusu süreç tekrar eden teyit süerçleri, insan hatasına açık veri akışı, kağıt ortamında ya da izole dijital süreçler ile tedarik süreci takip ve denetim zorlukları gibi bir çok olumsuzluk içermektedir.  

2015 yılında yayınlanan DTÖ raporu ticaretle ilgili masrafların yapılan ticaretin gelişmiş ülkelerde %139’una, gelişmekte olan ülkelerde ise %219’una tekabül ettiğini ortaya koymuştur (WTO 2015 Report, 2015). Büyük çoğunlukla bu masrafların yoğun evrak işlemleri ve gümrük işlemlerinde sürece dâhil olan farklı kurumların uygulamaları sonucunda ortaya çıkan gümrük prosedürlerinin neticesi olduğu değerlendirilmektedir. Gümrüklerden başka gelen ya da giden ürünlere ilişkin olarak sağlık, gıda denetimi, karantina, güvenlik, tüketicinin korunması, piyasa gözetimi ve denetimi gibi konularda yetkili olan devlet kurumları da doğrudan ya da dolaylı olarak gümrük prosedürlerine dahil olabilmektedir. Ankete dayalı bir çalışmanın belirttiğine göre sınır ötesi işlemlere dâhil olan devlet organlarının medyan(orta) değeri 15 olarak ortaya konulmuştur. Farklı kurumların dahil olduğu işlemlerle gümrük işlemleri olduğundan da karışık hale gelebilmekte ve özellikle mükerrer belge isteme, tanzim etme ve kontrol etme zorunluluklarıyla hem zamandan hem de emek ve diğer kaynaklardan yüksek oranda zarar edilmektedir.  

2016 yılında yayınlanan bir DTÖ Raporuna göre dış ticaretin %80’i akreditif ve tedarik zinciri finansmanı olarak bilinen geleneksel finansal enstrümanlar üzerinden yapılmaktadır (Trade Finance and SMEs: Bridging the gaps in provision, 2016). Halihazırdaki finansal işlemler yüksek maliyetli, zahmetli, kağıda dayalı, çok taraflı aktörler içeren, ihracatçılar için risk barındıran, güvenin eksik olduğu, sahtecilik ve maddi hatanın mümkün olduğu bir sistem içinde yürütülmektedir. Boston Consulting Group tarafından 2017 yılında yapılan bir araştırmaya göre tek bir ticari işlem için 20’den fazla kişi sürece dahil olmakta, bu işlem 10 ila 20 arasında değişen belgeyle doğrulanmakta, bu esnada 5000 ayrı veri etkileşimi yaşanmaktadır. Bu etkileşimin yalnızca % 1’i katma değer yaratırken %85-90’ı ise “bir sonraki aktöre geçir” gibi sadece zaman kaybına neden olan ve süreçte hiçbir şeyin yapılmadığı verimsiz bir sistemde yürütülmektedir (Sukand et al., 2018). 

2014 yılında Maersk tarafından yapılan bir çalışmada Kenya’dan Hollanda’ya giden soğutmalı bir konteyner (gül ve avokado yüklü) için 30 kurum ve kuruluştaki 100’den fazla kişinin 200’den fazla kez etkileştiği bir süreç yaşandığı ortaya koyulmuştur. 34 gün süren süreçte 10 günlük bir bekleme süresi yaşanmış ve önemli dokümanlardan birinin kaybolmuştur (Ganne, 2018). Blokzincirin dış ticarette sağlayacağı en önemli faydalardan birisi kağıtsız ticarete geçiş için sağlayacağı hızlandırıcı etkidir.  

Blokzincir dış ticarete konu olan bütün işlemlerin nerdeyse hiç kâğıt kullanılmadan yürütülmesini mümkün kılmaktadır. Hali hazırda hemen hemen dünyanın her yerinde ticaret finansmanından gümrük işlemlerine, nakliyeden lojistiğe bütün işlemler bu işlemlerin alıcısı ve hizmet sağlayıcısı aktörler tarafından kağıt odaklı olarak yürütülmektedir. Süreçte gerekli olan çok sayıda belge ihracatçı ve ithalatçı devlet kurumları, taşımacılık firmaları, bankalar gibi birçok farklı tarafın kendi iç süreçleri için mükerrrer şekilde talep edilmekte, bu durum ek maliyet ve zamandan güvenlik açıklarına kadar birçok soruna neden olmaktadır. Bu çerçevede, kağıda dayalı ve insan eli marifetiyle yapılan işlemlerin otomatikleştirilmesi ve dijital ortamda tedarikinin temini kamu kurumlarına ve hizmet alıcısı konumundaki firmalar ve diğer aktörlere daha hızlı, pratik, şeffaf ve kolay işlem gerçekleştirebilme imkanı sunmakta ayrıca zayi, evrakta sahtecilik, maddi hata vs. olumsuzlukların önüne geçme fırsatı da vermektedir.  

Yukarıda bahsedilen taşımacılıktan ticaretin finansmanına birçok alanda farklı olgunluk seviyelerinde yürütülmekte olan blokzincir projeleri bulunmaktadır. Bunlardan bazıları tasarım ve PoC (kavram kanıtlama) aşamalarında iken, pilot uygulamalar ve yaygın kullanıma açılmış projeler de bulunmaktadır. DTÖ’nün raporunda ticaretin finansmanı alanında en olgun projeler olan Skuchain, komgo, MarcoPolo, Contour, we.trade, India Trade Connect, TradeFinex, TradeWaltz, China Blckchain Trade Finance Platform gibi şirket ve konsorsiyumlar fatura ve akreditif mektupları başta olmak üzere özellikle finans kısmında kullanılan birçok belgeyi blokzincir tabanlı ortamlarda dijitalleştirmeyi ve ticaret finansmanını kolaylaştırmayı amaçlamaktadır. Öte yandan, sigorta alanında Insurwave şirketleri ve müşterileri bir araya getiren bir hizmet olarak yazılım (SaaS) ürünüdür. Bazı firmalar ise dış ticaret sürecine daha geniş bir bakış açısıyla yaklaşmakta ve süreçteki tüm aktörlerin (kamu kurumları, depolar, taşımacılık şirketleri, bankalar, sigorta şirketleri vb.) kullandığı belgeleri içermektedir. CALISTA, TradeLens, CargoDocs, dltledgers, eCOM, edoxOnline ve VAKT gibi firmalar bu kapsamda sayılabilir (Patel And Ganne, 2020).  

Hali hazırda devlet otoriteleri ya da akredite edilmiş kurumlar vasıtasıyla veri girişi yapılan tek pencere sistemlerinin blokzincir ve bu teknolojinin getirdiği akıllı kontratlar vasıtasıyla daha etkin, verimli ve şeffaf platformlara dönüşmesi mümkün görünmektedir. Halihazırda söz konusu tek pencere uygulamaları ulusal seviyede kamu kurumları arası ve özel sektörle kamu arası veri paylaşımlarını içermektedir. Mevcut tek pencere sistemlerinin uluslararası arası işletilebilirliği, takip edilebilirlik, otomasyon ve verinin güvenilirliğine ilişkin sorunlarına blokzincirin çözüm sunma potansiyeli olup, bu alanda çeşitli çalışmalar yürütülmektedir (Radl and Lin, 2019)  

Blokzincirin sahip olduğu potansiyeli değerlendirirken bazı önemli zorluklara da dikkat çekmek önem arz etmektedir. Bu konuda önümüzdeki dönemde en çok üzerinde durulacak konulardan birisi blokzincir sistemlerinin birlikte işletilebilirliğidir. Halihazırda farklı teknik arayüzler, standartlar ve algoritmalara sahip sistemlerde “dijital ada” sorunu olarak da adlandırılan şekilde birbirleriyle konuşamamaktadır. Ancak, küresel ticaret farklı ülkelerdeki birçok tarafın birbirleriyle veri paylaşımını gerektirmekte olup, herkesin tek bir platformda bir araya gelemeyecek olması nedeniyle farklı platformların birlikte çalışabilmesi önem arz etmektedir. Diğer önemli bir konu ise yasal sorunlardır. Küresel çapta kağıtsız ticaret teknik olarak birlikte işletilebilirlikten fazlasına ihtiyaç duymaktadır. Blokzincirin küresel çapta yaygın kullanımı blokzincir kayıtlarının kanunen geçerliliğinin olmasını gerektirmektedir. Bu durumda, farklı ülkelerin teknik tarafta olduğu gibi yasal düzenlemelerle ilgili olarak da ciddi bir işbirliğine gitmesine ihtiyaç duyulmaktadır (Ganne, 2018).  

Ticaret Bakanlığı’ndaki güncel blokzincir çalışmalarından birisi Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası (EBRD) fonuyla gerçekleştirilmekte olan “İhracat Sürecinin Blockchain Teknolojisi ile (Ülke içinde) Uçtan Uca Tasarımı” isimli projedir. Söz konusu proje kapsamında iki ürün seçilmiştir. Türkiye’de başlatılan ve Gümrük Beyannamesi ile elektrikli bisikletin Avrupa Birliği’ne, basitleştirilmiş gümrük beyannamesiyle ile de kolonya’nın ABD’ye gerçekleştirilen işlemlerinin, eşyayı taşıyan aracın Türkiye’deki sınır gümrüğünü terk edişine kadar olan sürecin mevcut halinin analizini ve blokzincir teknolojisiyle yeniden tasarlanmasını kapsamaktadır. Söz konusu proje vasıtasıyla ihracat sürecinde tekrarlayan veri paylaşımının ortadan kaldırılması, kâğıt tabanlı prosedürlerin azaltılması, paydaşlar arası iş birliğinin artırılması, belgede sahteciliğin önlenmesi, süreçlerin akıllı sözleşmeler yoluyla hızlandırılması, dağıtık defterler ve şifreleme yoluyla veri güvenliği ve izlenebilirliğin güçlendirilmesine yardımcı olunması amaçlanmaktadır. Proje kapsamında bir demo uygulamanın (Proof of Concept – PoC) hayata geçirilmesi planlanmaktadır. Söz konusu demo uygulaması kapsamında, blokzincir teknolojisinden faydalanılması durumunda geçerli olacak ihracat süreci sanal ortamda simüle edilecektir. Projeye ilişkin çalışmalarda gelinen noktada, ihracat sürecindeki mevcut adımların azaltılması yoluyla sürecin ciddi anlamda sadeleştirilmesine yönelik tespitlerde bulunulmuştur.  

Kapanış

Yukarıda bahsedilen örneklerde görüldüğü gibi gelişen teknolojiler dış ticarette ciddi bir dönüşüme neden olmaktadır. Bu teknolojiler temel olarak birçok süreçte maliyet azalışı sağlayarak ticaretin artışına katkı sağlayacaktır. Makalede somut örneklerle bunun nasıl olabileceğine ilişkin bir resim çizilmeye çalışılmıştır. Bununla birlikte, gelişen teknolojilerin insanlığı nasıl etkileyeceği sorusu çok bilinmeyenli bir denklemdir. Örneğin, bir yandan maliyet azalışları ve kullanım kolaylıkları KOBİ’lerin dış ticarette daha fazla yer almasına yardımcı olurken, bir yandan da teknoloji yarışında öne geçen az sayıda büyük teknoloji devi gelir dağılımı başta olmak üzere birçok alanda giderek alanda daha eşitsiz bir dünyaya neden olmaktadır. Yeterli altyapıya sahip olmayan bazı ülkelerin bu yarışta iyice geriye düşmesi de muhtemeldir. Öte yandan, yapay zeka gibi teknolojilerin sağladığı katma değer mevcut veri setinin kalitesine bağlı iken birçok ülkenin haklı gerekçelerle Avrupa Birliği’ndeki GDPR benzeri düzenlemelerle uluslararası veri paylaşımı konusunda yasal engeller ortaya koyması, en yüksek potansiyelin ortaya çıkmasını engelleyecektir (Meltzer, 2018). Benzer şekilde, Sanayi 4.0 uygulamaları iklim değişikliği konusunda olumlu sonuçlar doğururken bazı gelişmekte olan ülkelerin ucuz işgücüne dayalı rekabet güçlerini ciddi şekilde azaltacaktır. Bu nedenle, bu teknolojiler incelenirken teknik yönlerinin yanı sıra sosyal ve kamu politikası açısından da tartışılması büyük önem arz etmektedir. Burada detaylı olarak incelenmeyen birçok benzeri gelişme, yapay zeka başta olmak üzere birçok gelişen teknolojinin pratikte nasıl bir dünya ortaya çıkaracağına dair teknolojik gelişmelerin ötesinde bir belirsizlik yaratmaya devam etmektedir. 

Yasin Uzun  

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde İşletme ve Ekonomi alanlarında lisans eğitimini tamamlamıştır. London Ekonomi Okulu (LSE)’de kamu yönetimi yüksek lisansı derecesine sahiptir. Ticaret Bakanlığı’nda Davranışsal Kamu Politikaları ve Yeni Nesil Teknolojiler Dairesi’nde Şube Müdürü olarak Kolay İhracat Platformu başta olmak üzere çeşitli projelerde yapay zeka ve blokzincirin dış ticaret alanında kullanımı üzerine çalışmıştır. Öte yandan, The Behavioural Insights Team ve Dünya Bankası EMBED ekipleriyle birlikte davranışsal iktisat alanında kamudaki ilk rastgele kontrol deneylerini gerçekleştirmiştir. Halen Ticaret Bakanlığı’nda Bakan Danışmanı olarak görev yapmaktadır.  

Related Articles

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir